Evvelki yazıda bahsettiğimiz öfke, korku, keder, sevinç, mutluluk ve heyecandan sonra bu kez de mahcubiyet, gücenme, endişe ve durgunluk gibi hislerin sıhhatimize ne minvalde etkileri olur ve bu duyguların ilacı nedir, bunlara bakalım.

Utanma, Sıkılma ve Mahcup Olma

Utanma, sıkılma ve mahcubiyet insanın çoğu zaman karşılaştığı, önemli duygusal hareketlerdendir. Bu hisler sıkça peydah olursa nefsin sporu olurlar. İstediğini ifade edememe, söyleyememe, özendiği ve talep ettiği bir şey konusunda ümitsizliğe düşme durumlarında hissedilirler. Bu gibi durumlarda nefis ve hayati ısı bir içeri bir dışarı hareket ederek, kişinin kâh kızarmasına, kâh sararmasına yol açar. Bu sebepten beden kuvveti zayıflar, vücut ısısı ve zihnin çalışması bozulur.
Böyle durumlarda aklı kullanmalı ve ortamdan uzaklaşılmalıdır.

Gücenme ve Darılma

Bu hisler de tıpkı utanma ve sıkılma gibi, yoğunluğu fazla olduğunda aklın çalışmasına mani olurlar. Bununki birlikte beden kuvveti zayıflar. Vücut ısısının bozulmasıyla birlikte yine zihnin çalışması da sekteye uğrar. Bu yüzden bu durumu ortaya çıkaran olaylardan tek tek kurtulmak gerekir.

Endişe ve Kuruntu

Endişe ve kuruntu vücuttaki hayati ısıyı harekete geçiren hislerdir. Endişe ve kuruntuda can, yani vücudun hayati ısısı genellikle içeriye doğru hareket eder. Bu durum vücudun tüm kuvvetlerini ve vücut ısısını zayıflatır, benzi sarartır, zihnin çalışmasını yavaşlatır ve hastalıkları artırır. Bu iki hissin her ikisi de bazen iç bazen de dış bedeni etkiler.

Endişeden kurtulmak için, gönül meşguliyeti yani kişiye önemli gelen işlerle ilgilenmek gerekir. Sevdiği işlerle meşgul olmaya başlanmalı ve bunlar mümkün olduğunca bırakılmamalıdır. Birçok işle meşgul olmak marazları hafifletir ve perişanlığı giderir. Bunun için seyahat edip değişik şehirler ve ilgi çekici yerler görmek de çok iyidir.

Aşk vesvesesi için de bu gibi meşguliyetler iyidir. Bundan daha faydalı bir ilaç yoktur.

Nefsin Durgun Hâli

Duyguların hareketinin dengeli olması hem beden hem de nefs için hekimlerin uygun gördüğü bir çeşit spordur. Fakat bazen bunun tersi de mümkündür. Buna nefsin tam durgun hâli denir. Böyle durumlarda insan, ne sevinçli ne üzüntülüdür, ne bir şeyden korkar ne sıkılır, ne utanma duyar ne de heyecanlanma.. Hiçbir duygu yoktur. Bu hareketsizlik ruhu, zihni soğutur, bedeni zayıflatır, insandaki algılama ve anlayış kabiliyetini gittikçe zayıflatarak yok eder.

İnsandaki anlayış ve kavrama ruhun ve nefsin hareketiyle olur. Bu hareket hayat ısısını artırarak ve ısının bedendeki hareketini sağlayarak ruhu hafifletir. Bu devinim ne kadar hızlı ise anlayış ve algılama da o kadar hızlı olur. Bunun aksine duyguların hiç hareket etmemesi, yani nefsin durgun hali kanı ağırlaştırır, kaba kalın bir hale getirerek hareket kabiliyetini azaltır. Gamsızlık, vurdumduymazlık, işsizlik gibi durumlar bu hâli meydana getirir ve düşünme yetisini gittikçe azaltır.

Nefsin durgun olduğu zamanlarda hiç olmazsa bir gemi seyahati yahut tekne gezintisi yapmak en münasip olanıdır. Hekimler, bu dertten muzdarip olanların yakınlarına onları gemiye bindirip gezdirmelerini tavsiye eder. Bu seyahatte geminin hareketi, nefsi ve bedeni harekete geçirir, beyni kederden uzaklaştırır ve sinirleri gevşetir. Ayrıca bedendeki hıltlar da harekete geçerek, damardaki kanın içinde dolaşıp atılamayan maddelerin yerlerinden koparak atılmasını sağlarlar. Bunların yanı sıra bu gibi seyahatler uzun süren ve iyileşmeyen hastalıkların tedavisine de yardımcı olur.

Duyguların İlacı

Osmanlı tıp kitaplarında duyguların sağlıkla ilgisinin anlatıldığı bölümün sonunda tavsiye edilen tedavi için öngörülen bir çözüm vardır: Dünyanın ve her hâlin geçici olduğuna inanmak ve bununla teselli bulmak.

İnsanı etkileyen, ona gam ve hüzün veren, üzen her şey için bilinmesi gerekenler; dünyanın geçiciliği, ölümün varlığı ve bugün çok önemli gibi gelen olayların aslında pek önemsiz olduklarıdır. Dünyanın nimetlerine güven olmadığı gibi zorlukları da uzun sürmez, geçicidir. Akıl ve irade ile bu âlemin sürekli olmadığını kavramalı, her şeyin çabucak geçip gittiğini ve üzüntülerin kısa süre sonra söneceğini bilmelidir. Üzüntü veren, korkulan şeylerin çok önemsenmemesi gerektiği gibi büyük sevinçlerde de çok sevinmemelidir.

İnsan ne bulduğuna çok sevinmeli, ne de bulamadığına üzülmelidir. Hâfız-ı Şirâzî’nin şu sözüyle noktayı koymak en güzeli olacaktır sanıyorum:

“Varlıkla yoklukla içini incitme ve hoş dil ol, zira yokluktur sonu her kemâlin.”