Kendisini inkâr edenlere belli bir süreye kadar mühlet veren ve kâfirleri rızıklandıran Allah-u Tealâ’ya hamd-ü senâlar olsun. Allah’ım! Kulun, rasûlün, ümmî nebi Efendimiz Muhammed’e (s.a.v.) ve onun temiz âline salât ve selâm eyle.
Ahmed b. Hüseyin b.eş-Şeyh el-Harakâni’nin (k.s) kaleminden, Arifler Sultanı Bâyezid-i Bistâmî’nin (k.s) hayatını anlatan Düstûrü’l- Cumhûr adlı eserden rivayetle:
“Bâyezid-i Bistâmî (k.s), ilim arama âleminde olduğu için, sürekli ilim arama nergisini koklayıp ilim toplumun peşinden koşmuştur. Kuşkusuz, tarikat ehlinin âdâbını himaye etmekte de öylesine özen göstermiştir. Bir gün hizmetkârı Ebû Musa’ya:
– Kalk! Kendisini velayet sahibi olmakla meşhur eden şu adamla ilgilenmek üzere bizimle gel.
O adam, zühd sahibi meşhur bir kimse idi. Sultan Bâyezid (k.s), onun evine yaklaşınca adam dışarı çıktı ve kıble yönüne doğru tükürdü. Şeyh (k.s), ona selam vermeden geri döndü ve buyurdu ki:
– O, Hz. Peygamber ‘in (s.a.v.) âdâbına saygı göstermezken, güttüğü davaya nasıl saygı göstersin?”
***
“İbn-i Atâ’ya (k.s):
– Edeb nedir? diye sormuşlar. O da:
– Güzeldir, denilen şeyleri kollamaktır, buyurmuşlar..
– Bu nasıl olur? denilince de:
– Gerek aşikâr, gerek gizli, Yüce Allah’a olan muâmelende edebe dayanarak. Böyle oldu mu, işte o ân hakkıyla edeb ehlisin!”
***
Gene muhabbet ehlinden olan Abdullah b. Mübarek (k.s) edeb hakkında şöyle buyurmuşlar:
“Edebi basit görenin, ifâ ettiği sünnetlerde aksamalar olur. Sünnetleri basit göreni, farzlardan mahrûm ederler. Farzları basit göreni, ilahî marifetten mahrum ederler. Marifetten mahrum kalanın halinin nasıl olacağı da mâlumdur!”