Kerîm, cömert, faziletli ve şerefli anlamına gelen “krm” kökünden türetilmiştir. Bu bağlamda el-Kerîm “Lütfu ve ihsanı bol olan, hiçbir karşılık beklemeden ikram eden, cezalandırmaya gücü yettiği halde affeden ve cömertliğinin sonu olmayan” demektir. Bu isim Allah için kullanıldığında ihsanı, in’âmı ve lütfu anlatır. İnsan için kullandığında ise fiil olarak ortaya çıkan güzel davranışların tamamını içine alır. Yani Kerîm, aslında tek bir ahlaki güzelliğin adı değildir. Birçok güzelliğin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir üst ahlaki özelliktir.

İmam Gazâlî bu sıfata sahip olanların özelliklerini şu şekilde tarif eder:

  • Cezalandırmaya gücü yettiği halde affetmek
  • Vaadini yerine getirmek
  • Lütfunu umulan ve beklenilenin ötesinde gerçekleştirmek
  • Kime ne kadar lütufta bulunduğunun hesabını yapmamak
  • Vefasızlığa ve nankörlüğe sitem etmeden vermeye devam edebilmek
  • Kendisine sığınan kimseyi geri çevirmemek, yüzüstü bırakmamak
  • Onları aracılara muhtaç bırakmamak

Bu saydığımız özelliklerin tek bir insanda toplanması elbette zor ama imkansız değil. Çünkü Allah, kullarına gittikleri yolu açacağını vaad eder. Sen kötü olma yolunda mı gidiyorsun? Buyur kulum, senin yolunu bu yönde açtık. Sen dünyayı isteyerek mi ilerliyorsun?  O halde buyur, dünyanın tüm nimetleri senin olsun ama bil ki artık ahirette nasibin yoktur. Sen Kerîm olmak mı istiyorsun? O halde sana da Kerîm olmanın yolunu açarız. Önüne nice zor imtihanlar ve bu sıfatı hak etmen için nice fırsatlar koyarız. Çünkü Allah’a isnatla kullanılan Kerîm isminin bir tecellisi de kullarını asla boş çevirmemesidir.

Mekke’nin fethine kadar müşrikler ve münafıklar Efendimiz’e (s.a.v.) yapılmadık kötülük bırakmadılar. Efendimiz, tüm bu eziyetler yüzünden çok sevdiği Mekke’den hüzünle ayrılıp, Medine’ye hicret etmek zorunda kaldı. Hicretten on yıl sonra yine durmayan müşrikler kendisine savaş açtı ve İslam birliklerini yok etmek için ellerinden geleni yaptılar. Efendimiz (s.a.v.) ise Mekke’de kan akıtılmasını asla istemiyor ve bu konuda olabildiğince tedbirli davranıyordu. Bu yüzden onların kalplerine korku salacak bir plan hazırlandı. Tüm sahabelerin önlerine bir ateş yakmasını istedi. Gece yakılan ateşi gören Mekkeli müşrikler korkuyla olan biteni seyretti. Karşısındaki ordunun çok güçlü, çok kalabalık ve çok acımasız olacaklarını düşünüyorlardı. Endişe ettikleri tek şey vardı: Bunca zamandır yapmadık kötülük bırakmadıkları Muhammed (s.a.v.) onlara ne yapacaktı?

Evet, Allah Rasûlü onlara her şeyi yapabilirdi ama o, kendisini defalarca öldürmeye çalışan bu insanların hepsini affetti. Onun merhameti karşısında müşrikler “Sen gerçekten Kerîm oğlu kerîmsin.” diyerek gruplar halinde İslam’a girmeye başladılar. Bu yüzden Mekke’nin fethi yalnızca bir toprak kazanımı değil, aynı zamanda gönüllerin de kazanıldığı bir siyasi başarıdır. Bu başarının kaynağı hiç şüphesiz, Kerîm sıfatının en yakıştığı insan olan Muhammed’in (s.a.v.) güzel ahlakıdır.

Bu ismin Kur’anî çerçevesine baktığımızda iki yerde Allah’a isnatla ve yirmi bir yerde başka konularda kullanıldığını görüyoruz. Allah’a isnatla kullanıldığı yerlerin ilki olan İnfitar Sûresi 6. ayette şöyle buyruluyor:  “Ey insan! Kerîm olan Rabbine karşı seni aldatan ne?” Bu ayetin mealinden ilk olarak anlamamız gereken şey, Allah’ın Kerîm yani cömert yahut affedici oluşunun bizi tembelliğe sevk etmemesi gerektiğidir. Evet, Rabbimiz Kerîm olabilir ama biz yine sebeplere sarılarak gayret göstermek durumundayız. Ve evet, Rabbimiz affedici olabilir ama biz “Nasılsa Rabbim affeder, o Kerîm’dir.” diyerek günaha koşamayız. Aksi halde ayetin mealindeki aldananlar güruhundan olmamıza kaçınılmaz olur.

Son olarak mukaddes kitabımız Kur’an’ın, Kerîm sıfatıyla vasfediliyor oluşunu hepimiz biliyoruz. Ona Kur’an-ı Kerîm dememizin sebebi, bu sıfatın anlamını tam olarak karşılıyor oluşundandır. Yani, Kur’an bizim sahip olmamız gereken tüm ahlaki güzellikleri ve toplumsal erdemleri bize veriyor. Ahlak, iman, hayatımıza dair kurallar, kurtuluşa ermenin yolları ve en önemlisi de hakkı batıldan ayırma beceresi. Üstelik ilim, hüküm ve güzel ahlak hususunda Kur’an-ı Kerîm’den istifade edildiği kadar, hiçbir kitaptan istifade etmemiz mümkün değildir. Velhasıl Kur’an, Kerîm’dir. İşte bu yüzden de adı Kur’an-ı Kerîm’dir.

O halde, Rabbim tüm güzel isimlerinin hakkı için hepimize merhamet etsin ve günahlarımıza rağmen bize bu ilmi anlamayı/anlatmayı nasip etsin.

Sadakallahulazim.