Tertemiz ve çok bereketli hamd-u senâlar yalnızca Allah-u Teâlâ’ya mahsustur. Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (s.a.v), makamına ikram edeceğin, kıyamet günü şefaat makamında rızasına ulaştıracağın salât ile salât eyle.
Feridüddin Attar’ın müellifi olduğu Tezkiretü’l-Evliya adlı eserinden rivayetle:
Yahya b. Muâz’ın bir kardeşi vardı. Mekke’ye gitmiş, Harem’e mücâvir olarak yaşıyordu. Bir gün Yahya b. Muâz’a kardeşinden bir mektup geldi. Mektupta şunlar yazılıydı:
“-Üç arzum vardı, ikisine nâil oldum, biri kaldı. Allah Teâlâ’dan bu talebimi ihsan etmesi için duâ et…” dedi.
“-Ömrümü mübarek ve mukkades bir beldede nihayete erdirmeyi arzuluyordum. Bu maksatla şehirlerin en mukaddesi Mekke’ye geldim. İkincisi muntazam bir şekilde abdest suyumu hazırlayan bir hizmetkârım olmasını istiyordum. Allah, bana hizmet eden bir câriye nasip etti. Üçüncü niyazım, ölmeden önce seninle son bir kez görüşmek!..” dedi.
Buna cevaben Yahya b. Muâz şunları yazdı:
“-En mübarek beldede bulunmayı arzu ediyorum, diyorsun. Önemli olan, hangi beldede olursan ol, insanların en iyisi sen ol. Zira belde insanla izzet kazanır, insan beldeyle izzet kazanmaz.
Bir hizmetkârı arzu ediyordun, onu da buldun, demene gelince, şayet sende yiğitlik ve fütüvvet olsaydı, Hakk’ın hizmetkârını kendi hizmetkârın haline getirmez ve onu Hakk’a hizmetten alıkoymazdın. Asıl sen, hizmet eden olmalıyken, hizmet edilen olmayı mı istiyorsun? Hizmet edilen olmak Allah’ın sıfatıdır, hizmet eden olmak ise kulun sıfatıdır. Kula yaraşan, kul olmaktır. Kul, Hakk’ın makamını arzu etti mi, bu kulluk değil, firavunluktur.
Seni görmeyi arzuluyorum demene gelince, şayet Allah Teâlâ’dan haberdar bulunsaydın, ben hatırana gelmezdim. Allah’a öyle kul ol ki, biraderin hatırına gelmesin. Zira bu kapıda evlat kurban etmek gerek, birader ne ki! Şayet, onu buldunsa ben senin ne işine yararım? Yok bulmadınsa benden sana ne fayda!..”
Yahya b. Muâz’ın (k.s) ifade ettiği gibi, “Kula yaraşan, kul olmaktır.” Allah’a hizmetin/kulluğun birçok şekli var. Ancak Kur’an ve hadislerde de ifade edildiği üzere en güzel hizmet, kulluk ve zikir; namazdır. Çünkü “namaz dinin direğidir” buyurmuş alemlere rahmet Hazret-i Muhammed. (s.a.v) Yahya b. Muâz Hazretleri, kardeşine yazdığı mektupta bir kulun nasıl düşünmesi gerektiğini ve hareket etmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bunlara ek olarak, Şeyh Abdülkâdir-i Geylâni (k.s) müellifi olduğu El-Gunye adlı eserinden kulluğun gerektiği amelleri yapmanın yeterli olmadığını, dahası bu ibadetlerimiz için endişe duyarak kibrimizi kırmamızı tavsiye buyurmaktadır:
“- Ey İslam nuruyla pürnur olan mü’min! Şu namaz ve diğer ameller konusunda ne büyük bir tehlike ile yüz yüzesin! Sana, namaz ve farz olan diğer ibadetler konusunda kaygılanmak, üzülmek ve korku içinde olmak sezadır! Çünkü sen, kıldığın namazın veya yaptığın bir iyiliğin kabul edilip edilmediğini; yaptığın hatanın bağışlanıp bağışlanmadığını asla bilemezsin. Gel gör ki sen, gülüp eğleniyorsun, gaflet içindesin ve keyif çatıyorsun. Güvenilir ve doğru sözlü bir peygamberden, cehenneme kesinlikle uğrayacağın konusunda sana kesin bir bilgi ulaşmış iken bunu nasıl yapabilirsin! Bak! Allah ne buyuruyor:
‘İstisnasız hepiniz cehennemi boylayacaksınız’ (Meryem,71)
Cehennemden çıkacağın konusunda kesin bir bilgiye sahip değilsin. Allah yaptığın ameli kabul buyuruncaya kadar, ağlayıp durmaya ve hüzne gark olmaya kim, senden daha sezadır! Üstelik sen, akşam vakti olunca sabaha çıkıp çıkmayacağını, sana sabah vakti gelince akşama erip ermeyeceğini de bilmiyorsun. Öldükten sonra cennetle mi müjdeleneceksin, yoksa cehennemi mi boylayacaksın, buna dair bir bilgiye de sahip değilsin. Dolasıyla ne eşinle, ne çocuğunla, ne de sahip olduğun mallarınla boşuna sevinme. Böylesine önemli bir konuda gaflet düşmen doğrusu şaşılacak şey! Sen ki her gün ve her gece, her saat ve her an, adım adım ecele yaklaşıyorsun. Dolasıyla ecelini dikkate al ve çoktan gölgesi altına girdiğin bu önemli konuda gaflet etme. Çünkü sen er geç ölümle yüzleşeceksin; akşamında sabahında onunla çok feci bir şekilde burun buruna geleceksin. Sahip olduğun ve içinde bulunduğun her şey senden uzaklaşacak ve sonra ya cennete ya da cehenneme yollanacaksın. Cehennem ki onu anlatmak ve büyüklüğünü, azabının türlerini bildirmek konusunda kelimeler aciz kalır.”
Yahya b. Muâz ve Şeyh Abdülkâdir- Geylâni Hazretleri, Allah’a ibadetin ve hizmetin her şeyden önce geldiğini ve asla bu konular taviz verilememesi gerektiğini ifade etmektedir. Mallarımızın, hizmetçilerimizin, yaşadığımız beldelerin ve akrabalarımızın ibadetlerimiz kabulü konusunda bir fayda vermediğini, asıl olan Allah’a hizmette aceleci davranılması gerektiğini ve yapılan ibadetler konusunda kibirlenilmemesi gerektiğinden bahsetmektedirler. Pir Sultan Abdal’ın söylediği gibi;
“Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda
Bir gün seni götürürler evinden
Hakkın kelamını kesme dilinden
Kurtulmazsın Azrailin elinden
Türlü türlü yolun olsa ne fayda”
İbadet ve kulluk bahsi ile ilgili olarak Hazret-i Aişe (r.anha), Peygamber Efendimize (s.a.v):
“-Ya Rasûlallah, “O kimseler ki, yaptıklarını yaparlar ve kalplerinde de korku vardır.” (Mü’min, 60) ayeti ile içki içen, zina ve hırsızlık yapan kimseler mi kastedilmiştir?” diye sormuştur.
Hazret-i Peygamber (s.a.v) de:
“-Hayır, oruç tutan, namaz kılan, sadaka ve zekat veren, fakat buna rağmen bu amellerimiz kabul edilecek mi diye korkan kimseler kastedilmiştir.” buyurmuştur. (Müslim, Zühd, 20)
Hazret-i Yahya’nın (k.s) kardeşinin mübarek beldeye taşınarak üstün olduğunu düşünmesi, hizmetkârının olması ibadetlerini kolaylaştırdığına inanması ve tüm bunların Allah katında makbul kul olduğuna işaret olduğunu sanmasından dolayı sert bir mektupla karşılaşmıştır. Öyle ki, Hazret- Muhammed’de (s.a.v) aynı konuya işaret ederek ibadetlerinin kabulü için ibadetlerimizin üstünlüğünden daha çok kabul edilip edilmediği noktasında korkumuzun olması gerektiğini ifade etmiştir.
KAYNAKLAR
1-Ahiret Azığı, Cilt II, Erkam Yayınları, İstanbul 2005
2-El- Gunye Li- Talibi Tarîki’l Hak, Gelenek Yayınları, İstanbul 2013