Tertemiz ve çok bereketli hamd-ü senâ yalnızca âlemlerin Râbbi olan Allah’a mahsustur. Gece ve gündüzlerin birbirini takip etmesiyle ardı ardına gelen ve hiçbir kesintiye uğramadan devam eden salât ile Allah-u Teâlâ, Efendimiz Muhammed’e (s.a.v) salât ve selâm eylesin.

Feridüddîn Attâr’ın (k.s) kaleminde tasavvufi hayata ışık tutan nadide eseri Tezkiret’ül Evliyâ’dan rivayetle:

“Naklederler ki Yahya b. Muâz (k.s), Bâyezid-i Bistâmî’ye (k.s) yazdığı bir mektupta,
– Bir kadeh içip ezel ve edep sarhoşu olan bir kişi hakkında ne dersin, dedi. Bistâmî (k.s),
– Burada bir zat var ki gece gündüz demeyip, ezel ve ebed denizini içmekte ve “Daha fazlası yok mu?” diye nâra atmaktadır, diye cevap verdi. Yahya b. Muâz (k.s) yine,
– Bizim, Bâyezid-i Bistâmî olarak seninle bir sırrımız var, ancak seninle benim aramdaki bu sırrı konuşmak için buluşma yeri cennetteki tûba ağacının altıdır, diye yazdı. Mektubun içine bir dilim ekmek koyup göndererek,
– Şeyhin, bu ekmek diliminden istifade etmesi lazım, zira bunun hamurunu zemzemle yoğurmuşum, dedi. Bâyezid-i Bistâmî (k.s), onun sözü edilen sırrını zikredip,
– Hakk’ın zikredildiği yer, hem cennettir, hem tûbanın gölgesi. Biz ekmekten faydalanmadık, zira onun hamurunu zemzem suyu ile yoğurdum diye buyurmuşsun ama hangi tohumdan istihsal ettiğini söylemiyorsun, diye cevap verdi.

Yahya b. Muâz (k.s) cevabı okuyunca, şeyhle görüşme özlemi kendisine galip geldi, şeyhi ziyarete gitti. Yatsı namazında oraya vardı. Yahya b. Muâz (k.s) diyor ki: “Sabaha kadar şeyhi rahatsız etmek istemedim. Çünkü şeyhin, oranın kabristanında ibadetle meşgul olduğunu işitmiştim. Mezarlığa varıp, şeyhi iki parmağının ucunda sabaha kadar ayakta durur vaziyette gördüm. Haline taaccüp edip kendisine kulak verdim. Bütün gece faaliyette bulunuyor, konuşuyor, alıp veriyordu. Sabah olunca şeyhin dilinde,
– Şu makamı istemekten sana sığınırım, sözleri döküldü.”

Mürşid-i kâmiller, Allah’a ulaşmak için sohbetin gerekliliğini daimi olarak vurgulamışlardır. İnsanların kalbindeki kirler sadece muhabbetle, sohbetle -ilmi toplantılar- temizleneceğini ve bu temizliğin devamı için de yediklerimize dikkat etmemiz gerektiğini ifade etmişlerdir. Allah’a dost olmanın sırrını ise nefsine muhalefet olarak bilmiş ve tecrübe etmişlerdir. Bâyezid-i Bistâmî (k.s), bu yolun sultanı, sonsuzluk sütunu ve meşâyihin ulusudur. Sultan’ül Ârifin, Hakk’a ulaşmanın sırrını şöyle anlatıyor: 
“Dünyayı düşman tanıdım. Hâlik’in nezdine gittim. Allah’ı (c.c) mahlûkata tercih ettim. Hakk’ın sevgisi üzerime o kadar istila etti ki kendi varlığıma dahi düşman kesildim, kalabalıklar aradan çıkarınca, bâkî kalan Hakk’ın lütfu ile dostluğu haline kavuştum.”

Dünya hayatının fani olduğunu ve Bâkî olana ulaşmanın yolunu gösteriyor bizlere:
“Gerçek âbid ile samimi amel sahibi odur ki cehd kılıcıyla bütün istediklerinin başını koparır, bütün arzu ve hevesleri Hak sevgisinde yok olup gider. Ancak Hakk’ın irade ettiğini sever ve Hakk’ın şâhid olduğunu şeyi arzular.”

Kaynak: Feridüddîn Attâr, Tezkiretü’l Evliyâ, Semerkad Yayınları, 2015