İnsanları darlıktan bolluğu, bolluktan ferahlılığa kavuşturan Allah-u Teâlâ’ya hamd-u senâlar olsun. Allah’ım! Cennetteki derecelerin hepsinden en yüce olan yüksek derece sahibi zata salât ve selâm eyle.

Fazilet Neşriyat ’tan çıkan Silsiletü’z Zeheb adlı kıymetli eserden rivayetle:

Şâh-ı Nakşibendi Hazretleri, Hâce Alâüddîn Attâr’a (k.s), nefisini kırmak ve terbiye etmek için başının üzerine toprak tabakla ve yalın ayak Buhârâ’nın sokak ve pazarlarında bağırarak elma satmasını emretti.

Hâce Alâüddîn (k.s), hemen zevkle emri yerine getirdi. Şâh-ı Nakşibendi Hazretleri, Hâce Alâüddîn’i kardeşlerinin bu halde rahatsız oldukları haberi gelince:

“Git, elmaları kardeşlerinin dükkânı yanında ve bağırarak sat.” dedi.

O da emredildiği gibi yaptı. Bir müddet böyle devam ettikten sonra Şâh-ı Nakşibendi Hazretleri kendisine tarikatı öğretti ve bâtın ile meşgul olmasını emrettiler.

Bu menkıbede olduğu gibi tasavvuf tarihinde nefis terbiyesiyle ilgili hadislere rastlanmaktadır. Bunlardan biri Üftâde (k.s) ve Mahmud Hüdâî (k.s) Hazretlerinin arasında yaşanmıştır. Bir diğeri ise, Akşemsettin ve Hacı Bayram- Veli Hazretleri arasında yaşanmıştır. Bu yolda seyr-i sulük edilmesinin birinci gayesi, nefsini ıslah etmek ve nefsinin istediğinin zıddına yaşamaktadır. Fatih bölgesinde “Sanki Yedim Camii” adıyla bilinen mahalle mescidi de, tasavvufu hayata örnek teşkil etmesi için önemli örneklerdendir. Bu caminin çok güzel bir hikâyesi vardır. Rivayet odur ki, bu caminin banisi, canı her ne isterse “sanki yedim” deyip, nefsinin hizmetine harcayacak parayı biriktirmiş ve sonunda İslam’a hizmet için bir caminin inşasına vesile olmuştur. Nefsinin ıslaha için Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in hadis-i şeriflerinde de birçok delil getirebilir.

Kur’an Kerim’de nefsin ıslaha yönelik Furkan Sûresi, 43.ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Hevâsini (nefsi arzularını) kendisine ilah edinen kimseyi görmedin mi? O halde (vazife sadece tebliğ iken) onun üzerine sen mi vekil olacaksın?”

Ukbe bin Âmir (r.a) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Vallahi ben, vefatımdan sonra Allah’a şirk koşmanızdan korkmuyorum, fakat nefislerinize uymanızdan korkuyorum.” (Buhârî, Tecrid-i Sârih, 661)

Nitekim şeytan nefsine galebe çalamayıp, kıyamet sabahına kadar Allah’ın aleyhine çalışacağına yemine etmemiş ve cennetten kovulmamış mıydı?

 

Kaynak: Fazilet Neşriyat, Silsiletü’z- Zeheb Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye, İstanbul 2014