Sabah güneşinin pırıltıları odanın penceresinde bulabildiği boşluklara dokunarak içeri giriyordu. Serinlik yavaş yavaş yerini sıcağa bırakırken kırmızı kanepenin üzerine konmuş kahverengi bir kelebek, günün güzel geçeceği hissini uyandırıyordu. Ancak evin sahibi açısından işler hiç de olumlu gitmiyordu.

Yatağın kenarında ısrarla çalmaya devam eden çalar saati susturmak için herhangi bir hamle yapmayan Nihat, ortalığı dolduran gürültüye aldırmadan tavana bakıyordu. Zihninden öyle çok şey geçiyordu ki tam olarak ne düşünmesi gerektiğini bile bilmiyordu. Son zamanlarda yaşadıkları, üzerinde ağır bir etki bırakmıştı. Fakat abisinin ölümü son nokta olmuştu. Beklemediği bir anda gelen, her nefsin bir gün mutlaka tadacağı o malum son, omuzlarından tutup sarsmış, bir müddet kendini kaybetmesine neden olmuştu.  Dün yaşananlar ise ömrünün sonuna dek unutamayacağı türdendi.

***

Hastane kapısından nasıl çıktığını hatırlamıyordu. Kendine geldiğinde sahil yolunda koşar adımlarla ilerliyor, önüne çıkan ve çarptığı kimseye aldırış etmiyordu. Gideceği yerin uzak mı yakın mı olduğunu bilmeden yürümeye devam ediyordu. Göğsünü saran sıkıntı burnundan hırslı bir şekilde nefes alıp vermesine neden oluyor, bu da onu daha çok sinirlendiriyordu.

Aradan geçen yarım saatin ardından ulaşmayı istediği yere gelmişti. Yasin’in yakalanarak nezarethaneye atıldığı karakolun önündeydi. Derin bir nefes aldı ve içeriye girdi. Gördüğü ilk polis memuruna Ali Kamuran’ın katili hakkında yaşanan gelişmelerle ilgili bilgi almak istediğini söyledi.

– Mahkemeye sevk edilecek. Daha sonra da tutuklanarak hapse gönderilir, cevabını alınca yüzünde oluşan öfkeye hâkim olamadı. Memura teşekkür ederek dışarıya çıktı, merdiven başına oturarak beklemeye başladı.

Ne kadar süre orada oturduğunun farkında değildi. Bir anda arkasında hareketlenme yaşandığını anlayarak ayağa kalktı. Koridorun ucundan kapıya doğru yürüyenlerin arasında onu görmüştü. Yumruklarını sıkıp gözlerini Yasin’e dikti. Olacakları anlayan polisler güvenliği artırarak dışarı çıktılar. Fakat hiçbir şey Nihat’ın yaşadığı üzüntüyle Yasin’in üzerine atlamasına engel olmadı. Herkes katil diye bağırmasını beklerken Nihat, Yasin’in yakasına yapıştı ve yüzüne bakarak içinden geçenleri söyledi:

– Neden? Benim abimle yıllarca küs kalmama, senin onu öldürmene neden olan para, niçin bu kadar önemli? O olmadan da yaşayabilirdik, ben onunla barışabilirdim, sen dükkânında çalışabilirdin. Şimdi şu haline bak, bir adam öldürdün. Ali Kamuran’ı öldürdün! Neden? Ne istedin? Ne!

Yasin boş bakışlarla Nihat’ı dinlerken durumun gittikçe sorunlu bir hal aldığını fark eden polisler olaya müdahale etmek zorunda kaldı ve sanığı araca bindirerek uzaklaştılar.

Geride kalan Nihat dizlerinin üzerine çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hastanede ölüm haberini alınca dökülmeyen gözyaşları şimdi durmadan akıyordu. Zamanı geriye döndüremeyeceğini, ölümün aniden gelişi ile her şeyin yarım kalabileceğini bu kadar geç anladığı için kalbi sıkışıyordu. İnsan ömrü kısaydı ve bunu nasıl harcaması gerektiğini bilse de kimse nefsine üstün gelemiyordu. Güzellikle halledilebilecek sorunlar kavgaya dönüşüyor, sevgiyle kurulması gereken bağlar düşmanlıkla örülerek tahammülsüzlüğün sınırlarına dayanıyordu. Nihat sonunda anlamıştı ama yapabileceği bir şey kalmamıştı. Ali Kamuran hastanede son yolculuğuna çıkmayı bekliyordu.

***

Çalan telefon sesiyle kendine geldi. Saat durmadan çalmaya devam ediyordu. Önce onu kapattı sonra yerinden ağır ağır doğruldu. Uykusu olmamasına rağmen bitkin hissediyordu. Ahizeyi kulağına götürdüğünde tanımadığı bir ses işitti:

– Alo, Nihat’la mı görüşüyorum?
– Evet, benim. Siz kimsiniz?
– Ben Ali’nin eski eşi Şefika. Seninle acilen görüşmemiz gereken bir mevzu var.

Nihat duyduklarına şaşırmış, cevap vermeden önüne bakıyordu. Abisi boşanmıştı ve onun bundan haberi bile yoktu!