“senin adınla
ey yüceler yücesi
sevgi evimizde sende
sana secde ederiz.
seninle dolu
kendi benliğimizden boş
esirgenmemizi iste sen iste iste sen

işte sakınmamız
işte cevarihi azamızın
fenaya düğümü
işte elimizin açıklığı
gözümüzün sabrı
dilimizin damağımızdaki yapışıklığı

esirgenmemizi iste sen iste sen”

 

Bir dergide Cahit Zarifoğlu’nun muhterem eşi Berat Hanım ile yapılan bir röportajda  “Zarifoğlu’nu yeni okumaya başlayan birisi öncelikle hangi kitabını okumalı?” babında bir soru bulunuyordu. Berat Hanım ise bu soruya “Erdem Bayazıt’ın bu konuda güzel bir sözü var: ‘Nasıl ki çok susarsınız ve kana kana su içersiniz, işte yaşamak odur.’ Onun için öncelikli olarak Yaşamak kitabını öneririm.” Yaşamak kitabı, Zarifoğlu’nun zarif fikir dünyasına ve zarif hayatına kronolojik olmayan zarif bir bakıştır. Yaşamak, Zarifoğlu’nun günlüklerini, hatıralarını yayınladığı kitap. Fakat alışılagelmiş günlük türünün ötesinde tarihler, mekanlar savruk ve her sayfada zarif bir yansıma. 1976, 1947, 1969, 1971… Art arda  birkaç sayfa içinde Ankara, Kıbrıs, Biarritz, Ulm, Sarıkamış, Dalaman. Zarifoğlu, hepsinde Zarifoğlu. Ve her şey gibi başlıyor yaşamak: ‘senin adınla ey yüceler yücesi’

 “Ne çok acı var.”, “Ruhumuz dar bir şeridin içinden sızılarla geçiyor.”. Sene 1979, yer Sarıkamış fakat acılar hala aynı, tüm zamana sesleniyor adeta zarif adam, hala çok fazla acı var. Alışılmış günlük yahut hatırât tarzının fazlaca ötesinde, şiir ile nesir adeta kol kola. Hatta bazı vakitler şairliği nesrinin sınırlarını zorlayacak kadar şiir. Çünkü Zarifoğlu kademini ruy-ı zemine attığı günden bu güne şair-i maderzâttır, yani anadan doğma şair. Bu yüzdendir şiirinin nesrini yer yer galebe çalışı, bu yüzdendir nesrinin dahi bir nebze şiir oluşu.

Ankara 1976. Üstad Necip Fazıl ile tanışmasını anlattığı bir bölümde şöyle diyor: “Necip Fazıl’ı onbeş-yirmi dakika dinleyen biri kendi dünyasının ne kadar değersiz olduğunu derin derin anlar. Sohbetlerin, büyüklerin dizlerinin dibine oturmanın neler ifade ettiğini anlıyorum. Tasavvuftaki sohbet medeniyetini anlıyorum.” Üstadı anlatmaları böylece devam ediyor, büyük bir hayranlıkla. Kitabın pek çok yerinde birbirinden değerli eşhas var. Pakdiller, Özdenören kardeşler, Merhum Gemuhluoğlu ve daha nicesi. Sonra bu değerli eşhas içinden ismini bilmediğimiz ihtiyarlar, köy ahalisi. Her birinin o bozulmamış, el değmemiş mukaddesatına öyle hayran ki Zarifoğlu. Bu şahıslarda gördüğümüzün adı hiç şüphesiz tam bir teslimiyet ve tam bir tefekkür.

“… bizim ölçümüz başkadır. Ahmet el Rufai Hazretlerinin şu sözünü analım: ‘Bir kimseyi havada uçuyor görseniz, buna bakmayın. Yaptıklarının şeriata uygunluğuna bakın.’ Evet sanat ve şeriat noktasına geldik. Açık iki  kapı. Sanat bu iki kapıdan aynı anda geçebiliyorsa sanattır bizim için. Başka türlüsü de sanattır belki ama onların sanatıdır o. Bizce makbul olamaz. Onlar guddelerin marifetini çok sanatkârane anlatabilirler meselâ. Demek ki şeriata uygun sanat ve şeriata uygun eleştiridir aslolan.” (sayfa 110)

 Sanat ve şeriat üzerine izlememiz gereken bir yol, çünkü ona varmayan yol boştur, çünkü ona uymayan yol bizim yolumuz değildir. Hudutları şeriatla çizilmiş eşhas için sanat işte tam da böyle bir sanattır. Zarifoğlu yer yer karanlığa gömülüp yolumuzu kaybettiğimiz yerlerde bize bir aydınlık yol çiziyor. O yol ki şeriattan geçer. Şeriat ki zaten mana itibariyle doğru yoldur. Haktır, hazreti Allah’ın hukukudur.

“Ankara 1 Şubat 1978 (20 Safer 1398). Babam Vefat Etti. Yıllar Önce.”

 Zarifoğlu’nun babaya karşı muğber oluşu, ona karşı bir kırgınlık. Fakat içten içe bir paylaşamama ve babaya karşı derinden hissedilen duygular. 110. sayfada tek bir cümle ile bunu diyor Zarifoğlu. Babam Vefat Etti. Ondan sonra tarih yine geriye akıyor ve bir on küsür sayfa kadar babası ile yaptığı mektuplaşmalara değiniyor. Babasının hitabeti ve dili daim aynı, mektuplarda bir cümle dikkatimizi çekiyor: “Namazını kıl.” Demek ki zarif adamdaki namaz hassasiyeti buradan geliyor. Ve yine babasının bir mektubundan: “… Cenabı Hak nefsini haramdan muhafaza için hüsnü niyetle evlenmek isteyene efradını ailesini korumak için mesken yapmak isteyene mutlaka yardım eder. Kasım efendiye anilgıyap ben de selamlarımı sunarım. Maneviyat yolunda bulunduklarına göre kırk yıllık ahbap gibi tanışırız. Bir mutasavvıf şair şöyle diyor: ‘kırk bini birdir dervişin / arada ağyar gerekmez'”

 Yaşamak kitabı, şiirlerin ve şiire çalan cümlelerin yoğun olarak bulunduğu bir kitap. Bizleri Zarifoğlu alemine doğru zerafet yüklü, his yüklü ve dahi fikir yüklü bir diyara yolculuğa çıkarıyor. Zarifoğlu’nu tanımak, ve onun kitaplarını okumaya başlamak için ilk adım. Fikirleri ile şiirleri ile ve dahi varlığı ile bir güzel adam merhum Zarifoğlu’nun ruhu şâd olsun!

 

Yaşamak Kitabından alıntılar:

 

“Küçücük oluşlarda, hemen yakınımızdaki selametlere koşacağımıza amansız gururumuza boyun eğip hazımsızlıklar içinde birdolu ufak sıkıntının altında ufalandık durduk.- ve umutsuzluğun kapımızdan ayrılmaması için az mı çabaladık.”

 *

“İnsan da dahil eşyaya duyulan kelime sevgi kelimeyledir. Onunla başlar, “birden sevdim” deriz, ya da “çok seviyor” deriz, bakın kelimesiz anlayamıyoruz bu sevgiyi. Ve bu sevgi, kelimeleri hangi tertip içinde kullanırsak kullanalım, yüksekliği kelimenin yüksekliği kadardır. Ve “ sevgi öldü”, “ artık sevmiyor” dediğimizde, sevgi kelimeyle çeker gider.”

 *

“İçimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. Açıp gösterelim. Yine de anlatıyoruz ama. Bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. Eşyayı kaldırınca kımıldamadan durduklarını görürsünüz. Söylediklerim bir defterin yaprakları arasına kıvrılmıştır. Sayfaları açtıkça onları göreceğimi sanıyorum ama, anlıyorum ki asıl söylediğim şeylerdir altına gizlendiğim. Fark edilmesinden korktuklarımı kapadığım eşyalar oluyor anlattıklarım.”

*

“Şiir kendisi var. Bir raslantıyla değil, tersine bir özel irade ile çıkıyor yeryüzüne. Barajdaki su, kendine bırakılmış kanallardan akar. İnsan bütününün arkasında bekleyen şiirin aktığı kanallar değil mi şair? Şairler olmasaydı, şiir üzerimizden aşar, hayatı besliyemez, seliyle öldürürdü.”

*

“Gelin bir zaman kollayalım. Kalbimizle halleşelim. Görelim nasıl çıkarlar peşinde.”

 *

“Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız.
Bir şehir kadar kalabalıktır bazıları
Bir dehliz kadar karanlıktır bazıları
Konuşurlar
İsterler
Susarlar”

 ***

 (Cahit Zarifoğlu, Yaşamak, Beyan Yayınları, 9. Baskı)