El-Kâbız; almak, tutmak, daraltmak, kısmak anlamlarına gelen “kabz” masdarından sıfat isim olup, nimet ve rızıkları belli ölçüye göre veren, elinde tutan, ruhları bedenlerden alan anlamına gelmektedir. El Bâsıt ise yaymak, genişletmek, uzatmak anlamındaki “bast” kökünden sıfat kuruluşunda bir isim olup Allah Teâlâ için kullanıldığında rızkı genişleten, lütuf ve keremini esirgemeyen, ruhları bedenlerine yayan anlamı taşımaktadır.
Bu iki ismin bir arada kullanılması konusunda birçok âlim fikir birliği etmiştir. Hatta kimisine göre bazı yerlerde bu isimlerin ayrılması mekruhtur. Örneğin; “Allah Kâbız’dır.” deyip, devamını getirmemek –haşa- bizi müşrik toplumlar tehlikesine düşürür. Onlar daha önce, “Allah kısandır, Allah’ın eli sıkıdır.” diyerek, haddi aşmış ve bu yüzden birçok ayette ciddi şekillerde uyarılmışlardır. İşte âlimler, hiçbir müminin bilerek yahut bilmeyerek bu tehlikeye düşmemesi adına, bu iki ismi birlikte kullanmaya çalışmış ve hiçbir yerde birbirinden ayırmamışlardır. Biz de inşallah bu iki ismi bir arada işleyerek onlara katılıyor ve ehl-i sünnet âlimlerimizin yollarından ayrılmıyoruz.
Bu iki ismin Kur’anî çerçevesine baktığımızda Kâbız ismi “يَقْبِضُ – yakbizu” şeklinde karşımıza çıkıyor. Bu isim Bakara Sûresi 245. ayette, bir defa Allah’a isnatla kullanılmıştır. Bâsıt ismi ise “يَبْسُطُ – yabsidu” şeklinde 10 yerde, Allah’a isnatla kullanılmaktadır. Yalnızca bu sayı farkından bile, Allah’ın kullarına karşı ne kadar cömert olduğu anlaşılmalıdır. Yani zaman zaman Kâbız ismi ile tecelli ederek maddi ve manevi darlıklar verse de, aslında çoğunlukla Bâsıt ismiyle karşılaşmaktayız.
Yine Kur’an-ı Kerim’de Kâbız ve Bâsıt isminin “Rızık, Kainat, Sadaka ve Kalp” konularında karşımıza çıktığını görmekteyiz. Bu kısımlar incelendiğinde, Allah’ın isterse rızkı keseceğini, isterse arttıracağını, isterse kainatı verimsiz ve isterse en verimli hale getireceğini, istediği kalbe hidayet bahşedip, istediği kalbi delalet ile sınayacağını öğreniyoruz. Ama biz müminler, biliyoruz ki Allah’ın vermesi de alması da imtihan halidir. O halde Kabz halinde bilinçli ve sabırlı olmalı ve şükür halini terketmemeliyiz. Çünkü o halde bile, Allah’ın bize vermiş olduğu can ile hayatta kalmakta ve yine vermiş olduğu akıl ile düşünmekteyiz. Demek ki Allah, kullarına Kâbız ismiyle tecelli ederken bile rahmet doludur. Tamamen kesmesi, kısması ve daraltması ancak ölüm halinde vuku bulur. Aynı zamanda müminlerin Bast halinde de göstermesi gereken bir edep vardır. Bu durumla karşılaşıldığında şımarmamalı, paylaşmayı unutmamalı ve yine mal ile azıp şükrü terkedenlerden olmamaya dikkat etmelidir. Çünkü bu da bir imtihan halidir ve Allah bu haldeki kullarından çeşitli fedakarlıklar beklemektedir. Örneğin; Bakara Suresi’nin 245. ayetinde “Allah’a güzel bir borç verecek olan yok mu?” sorusuyla bu kısma bir gönderme yapılmaktadır. Takdir edersiniz ki, Allah’a borç vermek diye bir şey mümkün değildir. Bu ayette kast edilen, Rabbimizin ihtiyaç sahibi kullarına yardım edilmesini kendisine verilen bir borç olarak gördüğüdür. Ve yine bu ayette kullarının arasından yalnızca Allah rızası gözeterek, hiçbir karşılık beklemeden sadaka verecek birileri aradığını ifade etmektedir. İnsan tüm bunlarla imtihan edilirken, aslında ondan çok daha büyük bir irade vardır. Ve O irade, gerek kudretiyle, gerek lütfu ve keremiyle insanlara ikram etmeye ve ikram ettiklerini vakti gelince geri almaya devam etmektedir. Ayrıca Efendimiz’in (s.a.v.) şu duası bize bu isimleri anlamamızda yardımcı olacak en güzel alıntıdır;
Ey Allah’ım, senin tuttuğunu kimse açamaz, senin açtığını kimse tutamaz. Senin hidayet gönderdiğini kimse dalalete düşüremez, senin dalalete düşürdüğünü kimse hidayete erdiremez. Senin verdiğini kimse engelleyemez, senin engellediğini kimse veremez. Senin uzak tuttuğunu kimse yakın edemez, senin yakın ettiğini kimse uzaklaştıramaz. Sen bizim üzerimize Bâst et!
O halde, Rabbim tüm güzel isimlerinin hakkı için hepimize merhamet etsin ve günahlarımıza rağmen bize bu ilmi anlamayı/anlatmayı nasip etsin.
Sadakallahulazim.