“Hepimiz vahşiye özlem doluyuz. Bu özlemin kültürel olarak onaylanmış pek az panzehiri var. Bize bu tür bir arzudan utanç duymamız öğretildi. Uzattığımız saçlarımızı duygularımızı saklamak için kullandık. Ama Vahşi Kadın’ın gölgesi gündüz ve gecelerimiz boyunca pusuya yatmış bir halde hala varlığını sürdürmekte. Nerede olursak olalım, arkamızda tırıs giden bu gölge kesinlikle dört ayaklı.
Dr. Clarissa Pinkola Estés”

Kayıp olanlar burada mı? Cılız sesinizi duyar gibiyim. Bazen bir kadın, bazen bir adam ve bilhassa içimizdeki küçük çocuk zaman zaman kaybolur.

Peki o karanlık yollarda bir sığınak yok mudur? Liman bellediğimiz kütüphaneden bozma tapınaklar, en sevdiğimiz filmin bilmem kaçıncı dakikası, Namaz kılmak niyetiyle girdiğimiz caminin halısına incelikle işlenmiş zarif motiflere dalıp giden gözlerimiz, en sevdiğimiz parçanın akustik versiyonu, sade türk kahvemizin damakta bıraktığı acı ama enfes tat, akvaryumda yüzen balıklarımız, özenle baktığımız saksı bitkilerimiz ve daha niceleri…

Şimdi tüm bu halvete çekildiğimiz zamanlara kadınların penceresinden bakmaya davet ediyorum sizleri. Davete icabet adettendir.

Clarissa P. Estés  biz, kadınlar ve adamları

La Loba (Kurt Kadın) ile tanıştırmak istiyor. Bir kadın olarak ne olduğunuzu anlamak için önce yok edici ile tanışmanız elzem. Peki  kimdir bu yok edici? Güzel ve kutsal kadınlarım, hayal gücünüzü yok etmek isteyen bütün elleri tanıyorsunuz. Tüm bunlardan bir çıkış yolu vardır, ama bir anahtara sahip olmak gerekir. Bu anahtar belki de tam da üstüne konuştuğumuz bu kitaptır.

Geceleri gördüğümüz kabuslardan, gündüzleri yetiştirmek zorunda olduğumuz sorumluluklara kadar her sayfasında bambaşka bir pencereden yalnızca kendimizi izliyoruz.

“Eğer bir kadın kendi ölümü ve katliyle ilgili olan konulara eğilmezse, yok edicinin buyruklarına boyun eğmeye devam eder.”  demiş Estés.

Bazı kişiler ne olduğunuzu anlamak için her şeyi koklamanızdan hoşlanmayacaktır elbette.

“Kötü kız, kötü kurt, kötü köpek doğru mu? Yanlış!  Devam edin ve tadını çıkarın.”

Bu hayatta sizin hayal gücünüze ket vuran şey her ne ise onu içinizdeki vahşi kadını keşfederek yok edebilirsiniz.Kimi zaman hayat, vahşi kadın için daha en başından yanlış gitmeye başlar. Bu hayatın, size en başından vermediği şeyler üzerinde zaman harcamayı bırakıp zamanınızı daha çok ait olduğunuz insanları ve yerleri bulmaya ayırmalısınız.

“Sevgi ilişkisi işte bu şekilde işlemek ister. Bir taraf diğerini böyle dönüştürür. Her birinin gücü ve kuvveti çözülür, paylaşılır.”

Oysa günlük hayatımızda yaşadığımız o korkular bizi tüm bunlardan en önemlisi sevmekten ve hissetmekten defalarca alıkoydu. Hangimiz buhran ve kriz anında yorganın altına saklanan o küçük kız olmadık ki..

Kendini güçsüz, sürekli kuşku içinde, tıkanmış, bir işin sonunu getiremez, yaratıcı hayatını başkasına teslim eden eş, iş, ya da arkadaş seçiminde güvensiz, mustarip, utangaç, hafif meşrep, aklını yitirmiş hissetmek.

Ben, böyle hissedince bir mum yakıp gecenin sessizliğine şarkılar besteliyorum, çiçekler çiziyorum bembeyaz kağıtlara ve gecenin karanlığına inat içlerini kırmızıya boyuyorum.

Çünkü siz bu kitabın hikâyelerinde anlatılan o vahşi kadınsınız ve gerçekten isterseniz başaramayacağınız tek bir şey yok!

Bir kadın bütün yüzleşmelerden kaçarak kendini iyi hissetmeye başlar. Ama bu geçicidir. Peşinde olduğumuz şey ve öğretilen ders bu değildir. Ne zaman bütünsel ve vahşi bir tarzda davranılacağını bilmekle ilgilidir.Tıpkı kızgınlık ve öfke zamanları gibi.

Biz kadınlar, öfkeli olduğumuz zamanlarda hep daha üretken oluruz. Bunun sebebini uzun uzadıya düşündüm ve bana öyle geliyor ki; öfke, hayal gücümüzü tetikleyen bir araç sadece. Ama aynı zaman da yaratıcı düşüncenin ve eylemin önünde tekrar engel olamaya başladığında , yumuşatılmalı ya da değiştirilmelidir. Geçmiş bilgilerden, bugünkü güçten ve fikirlerin geleceğinden  bir şeyler toplamak şüphesizki ruha huzur veren şeydir.

Kendini kabullenme ve kendine değer verme tutumu her kadın için elzemdir.

“Bir kadın değiş diyerek kültürü daha bilinçli kılamaz. Ama kendisine yönelik tutumunu değiştirebilir ve böylece de değersizleştirici yansıtmaların kaldırılıp atılmasını sağlayabilir.”

Kurak bir toplumun karşısında eğilip yaltaklanmanın tek alternatifi, cesaretle ve tutkuyla sırılsıklam olmuş  harikulade bir eyleme girişmektir. Üstelik bu hareketin dünyayı veya kültürü sarsması şart değildir. Cesaret, yüreğinin sesini dinlemek ve onu daima izlemektir. Çünkü, bir kadının hayatta kalması için gerekli en önemli ve katı içgüdüler, vahşi psişenin içinde bulunur. Kitapta yer alan vahşi kadın arketipine dair  mit ve öyküler, bizlere kim olduğumuzu detayları ile anlatıyor. Belki de bugün kendinize sorup cevaplayamadığınız tüm soruların cevabını bulabilir arkanıza yaslanıp   (kim olduğunuzu bilerek) kahvenizi keyifle yudumlayabilirsiniz.  Öyküleri okudukça babaanneniz veya anneannenizin size masallar anlattığı, çocukluğunuzun en mükemmel zamanlarına dönüp tebessüm edebilir ya da bunca öykü ve masal üzerinden nasıl olup da sayfalarca psikolojik analiz yapılabildiğini sorgulayabilirsiniz. Her hâlükârda kendinizi keşfetmek için sınırsız argüman ile karşı karşıya kalacaksınız.

Şimdi tüm bunları karşınıza alıp umarım en güzel aksesuarınızı (ki bu aksesuar gülüşünüz) yüzünüze iliştirir dışarı çıkar ve başınıza yeni hayatlar, güzel öyküler gelmesine izin verirsiniz.  Keza bu öyküler üzerinde çalışıp hem onlar hem de sizler çiçeklenene kadar onları kahkahalarınız ile sulayabilirsiniz.

“Kurtlarla Koşan Kadınlar”  her kadın için tekrar tekrar geri dönülecek bir yuva, ev, tapınak misali. Vahşi kadınla tanışmak ve ona kucak açıp sarılmak içinizdeki tüm boşlukların bir bir kapanması için en büyük fırsattır belki de kim bilebilir.

Virginia Woolf’un kendine ait odasını hatırlayın lütfen  belki de ihtiyacınız olan tek şey kendinize ait bir odadır. Bu oda neden içimizdeki farazi bir oda olmasın ki  bembeyaz bir tuval, bomboş bir kağıt ve kalem, ahşaptan oyma sandıklar, köpüğü üstünde kahvemiz, saksıda susamış çiçeklerimiz, zarafetin simgesi parmaklarımız, sınırsız ve engin hayal gücümüz..

Kurt kadınla tanışmak için ihtiyacımız olan her şey farazi veya reel odalarımızda harekete geçmek için hazırdır oysa. Hadi bir cesaret içimizdeki ormana doğru yolculuğa çıkalım ve sonsuz olanı keşfedelim.

Çok uzun yıllar önce bir şey farkettim ve şimdi sizlerle paylaşma zarureti görüyorum. Keza okumuş olduğum bu kitap ile ince bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum.Ne zaman ders dinlerken dikkatim dağılsa ve bu esnada elime boş bir kağıt ve bir kalem geçse ilk yaptığım şey küçük bir uçurtma çizmek oluyordu. Bir zaman sonra bunu mütemadiyen yaptığımı farkettim ve üzerine biraz kafa yorma gereksinimi duydum. Bu uçurtma neyi ifade ediyordu ben neden bulduğum her kağıda bir uçurtma çizme eğilimi içindeyim diye sordum kendime. Fakat bulduğum cevaplar beni tatmin etmedi açıkçası sonuçta doğru cevaptan asla emin olamazdım. Fakat bu kitabı okuduktan sonra bu soruya oldukça ikna edici bir yanıt buldum diyebilirim. Ben sadece gökyüzü kadar özgür olmayı seviyordum. Bu uçurtma ve onun uzun kuyruğu bana kendimi anlatıyordu. Sen, asla bir yere ve bir şeye ait olamazsın çünkü sen göklerde özgürce süzülen bir uçurtmasın diyordu. Artık daha çok uçurtma çizeceğimi söyleyebilirim. Sizler de kim olduğunuzu görmek için kendinizi izleyin ve analiz edin böylece tüm soru işaretlerine verecek bir cevabınız olur.

Masiva, insanın kendini bilmesinden daha büyük ve muazzam bir keşfi yoktur.

Son olarak Estés’in bir tavsiyesi ile bitirmek isterim.

“Eğer dışarı çıkıp ormana gitmezseniz asla bir şey olmaz ve hayatınız da hiç bir zaman başlamaz.”

Ormanı keşfetmeniz ve Kurt kadınla tanışmanız dileğiyle..