Alemlere rahmet Efendimiz Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) halifesi, Hazret-i Ömer el-Fâruk (r.a) nesebinden, sultanlar kutbu, siyaset ve kudsiyet sarayında karargâh kuran, İslamiyet meşalesi, cesur, sıddık, dalgalı deryalara batmış ve râşid bir halifeydi Ömer b. Abdülaziz (rah.)

 

NESEBİ

Hz. Ömer b. Hattab (r.a) tebdili kıyafetle Medine sokaklarını teftişe çıktığı bir gün, evin birinde kız ile annesinin tartışmasına tanık oldu. Kızcağız, annesine ısrarla satacakları süte su katmamaları konusunda uyardı. Ancak annesi daha fazla kazanma hırsıyla sütün içine su katmak için kızını ikna etmeye çalışıyordu. Kız, hem Allah’ın bu işe rızası olmadığını, hem de  Emîr’l-Mü’minîn kulağına gitmesi halinde başlarının bela gireceğini söyleyerek sütün içine su katılmasını engel oldu. Ertesi gün Hazret-i Ömer (r.a.), kızı ve annesini evine davet etti ve aralarındaki anlaşmazlığının ne olduğu sordu. Kız olup biteni Hazret-i Ömer’in şahit olduğu gibi anlatı verdi. Halife Ömer (r.a), kızın üstün ahlakına beğenmekle kalmayarak,  oğlu Asım ile evlenmeyi kabul edip etmeyeceğini sordu. Kız, bu teklifi kabul etti ve bu evlilikten doğan kız evlatlarına “Leyla” adını verdiler. Hazret-i Ömer’in (r.a) torunu Leyla daha sonra Mısır valisi Mervân ile dünya evine girdi ve bu evlilikten doğan çocuğa Ömer b. Abdülaziz adını verdiler. Ömer b. Abdülaziz Medîne-i Münevvere’de dünyaya gözlerini açtı. Ömer’in babası Mısır’a vali olarak atanınca Mısır’a gitti.

İLİM TAHSİLİ

Küçük Ömer ilim için Medîne-i Münevvere’ye gitti. Bu kutlu belde de Enes b. Malik (r.a), Abdullah b. Cafer (r.a), Saîd b. el-Müseyyeb (r.a) ve son olarak dayısı Abdullah b. Ömer (r.a) ve diğer meşhur alimlerin rahle-i tedrisatından geçti.

Ömer b. Abdülaziz daha çok küçük yaşlarda İslami ilimler konusunda yeteneğini göstermişti. Çocukluk yıllarında Kur’an-ı Kerîm’i ezberlemiş, bu konudaki gayretini gören babası da, onu Medine’ye göndererek ilim yolunu açmış oldu. Medine alimi  Salih b. Keysân, kendisini ziyaret eden Ömer b. Abdülaziz’in babasına şöyle demiştir:

“Bu çocuk (Ömer b. Abdülaziz) kadar, kalbinde Allah’a karşı sevgi olan bir başkasını görmüş değilim.”

Medine’deki eğitim çalışmalarını nihayetine erince tekrardan babasının yanına Mısır’a geri döndü. Ancak Ömer’in ilme olan sevgisi azalmış değil, aksine daha da artmış görünüyordu ve Mısır’da eğitimine hiç ara vermeden devam etti.

Ömer b. Abdülaziz’in ilim konusundaki gayreti ve başarısı İslam alimlerin gözünden kaçmamış ve Abdülaziz Han’ın (rah.) övülmesine sebep oldu. Dönemin meşhur fıkıh alimi olan Meymûm b. Mihrân (rah.) şöyle buyurmuştur:

“Alimler Ömer b. Abdülaziz’in yanında birer talebeydi.” Alimler Ömer b. Abdülaziz’in yanına ilim öğretmek için geldiğinde, ilim öğrendiklerini fark etmiş ve bu durum karşısında hayretlerini gizleyememişlerdir, her yerde ve her mecliste Ömer’in ilim konusundaki üstünlüğünden bahsettiler.

MEDİNE’NİN HİZMETÇİSİ

Ömer b. Abdülaziz çocukluk yıllarını geride bırakmış ve artık serpilmiş genç bir delikanlı olmuştu. Bu yıllarda bile İslamiyet konusundaki titizliği, çabası ve bildiğiyle amel etmesinden dolayıdır ki, ağırbaşlı ve muhakeme yeteneği oldukça yerindeydi.  Ömer b. Abdülaziz evlilik çağı geldiği yıllarda, babası Abdülaziz b. Mervan ahirete irtihal etti. Dönemin halifesi Abdülmelik, Hazret-i Ömer’i (rah.) Dımaşk’a çağırarak, kızı Fâtıma ile evlendirdi ve Ömer b. Abdülaziz’i Hicaz valisi olarak atadı. Ömer b. Abdülaziz Medine’ye vardığında halka şöyle bir konuşma yaptığı rivayet edilir:

“Ey kardeşlerim! Ben Haremeyn valiliğine değil, hizmetçiliğine ta’yin oldum. Asıl gayem, hakkın ve adaletin yükselmesidir. Eğer bunları çiğneyenleri bana haber vermezseniz, ind-i ilahîde mesuliyyet  sizindir. İkazlarınızla bana yardımcı olmanızı istirham ederim.” dedi.

Ömer’in tüm gençliğinin geçtiği şehrin idareciydi, Ömer b. Abdülaziz’in tabiriyle, hizmetçisi. Onu çocukluğundan beri tanıyan bir halk olduğu kadar, Medine halkını tanıyan bir idareci başlarındaydı. O dönemde Emevilerin kavmiyetçilikleri yetmiyormuş gibi baskı, zulüm ve ehl-i beyte karşı olan küfür edilmesi de yerleşmiş kültür haline gelmişti. Aslında çocukluk yıllarından beri eksikleri gören yeni Medine valisinin ilk icraatlarıyla nasıl bir idareci olacağını göstermişti. Ömer b. Abdülaziz, fıkıh ilmi konusunda derinleşmiş olan on alimden oluşan bir meclis kurdu. Bu ilk icraatı, Ömer b. Abdülaziz’in yedi yıl sürecek olan Haremeyn idareciliğinde isabetli kararlar almasını sağladı. O döneminde zulmüyle ün yapmış olan Irak valisi Haccac’ın baskısında usanan insanlar Hicaz’a göç ettiler. Ömer b. Abdülaziz Hazretleri daha sonra Mescid-i Nebevî’yi genişletti ve Hicaz bölgesinde Hazret-i Peygamber’in (s.a.v) namaz kıldığı tüm mescitleri tamir ettirdi.

İKİNCİ ÖMER DÖNEMİ

Ömer b. Abdülaziz zalim idarecilere karşı olan şiddetli eleştirilerini sürdürdü. Bu eleştiriler ile Harameyn valiliğinden alınmasını neden oldu. Halife Velîd’den sonra halife olan Süleyman, Ömer b. Abdülaziz’i üstün idrak ve ferasetinden dolayı istişare heyetine dahil etti. Daha sonra Halife Süleyman beklenmedik bir kararla Ömer b. Abdülaziz’i halifelik makamının namzeti olarak belirledi. Halife Süleyman b. Abdülmelik’in kardeşleri ve oğulları olmasına rağmen böyle bir karar almıştı. Bu durum elbette ki hanedan içerisinde tartışmaya ve şiddetle karşı çıkılmasına neden olmuştur.

717 yılında vefat eden halife Abdülmelik’ten sonra vasiyetname üzerine yerine namzet olarak gösterilen Ömer b. Abdülaziz’e başvurulsa da, görevi kabul edemeyeceğini bildirmiş, ancak biat meclisinde bulunanlar ısrarı üzerine Ömer b. Abdülaziz’in üç yıl sürecek ve İslam beldeleri üzerine bir ikindi güneşi gibi doğacak ikinci Ömer dönemi başlamış oldu.

Ömer b. Abdülaziz’in halife olduktan sonra ilk icraatı gene Medine’de olduğu gibi ilim alimlerden oluşan danışma meclisi oluşturdu. Çiçeği burnunda halife ehl-i hal alimlerini toplayıp:

“Halk bu hilafeti her ne kadar nimet kabul etse de, benin için taşınabilmesi güç, çok ağır bir mesülliyet olarak görüyorum. Bana aid tavsiyelerinizi rica ederim.” dedi.

Ehl-i iman sahiplerinin içinden bir tanesi şöyle bir nasihatte bulundu:

“Ey Halife! Yarın kıyamet günü kurtulmak istersen Müslümanların yaşlıları baban, gençlerini kardeşin ve küçüklerini evladın bil. O zaman bütün Müslümanlara kendi evindeki ana, baban, kardeş ve evladın gibi muamele etmiş olursun..” dedi.

Halife Hazretleri sahih hadislerin derlenmesi, bir kitap halinde toplanması ve İslam ülkelerinin en ücra köşelerine kadar Peygamber kokusunun ulaşması için teşvik etti. Halife Abdülaziz’in hadis ilmi konusundaki gösterdiği gayret İslam’ın tefsiri niteliğinde olan hadis-i şeriflerin korunmasına ve İslam dinin temellerinin sağlamlaştırmasına sebep oldu.

İlk halife olduğu saatlerde saraya gitmesi için getirilen alay atlarını lüks bulmuş, “bana kıl çadırım yeter!” diyerek dedesi Ömer el-Fâruk (r.a) zamanından bir kesitin yaşanmasına vesile oldu. Halife Ömer b. Abdülaziz halife olmadan önce Emevi hanedanı lüks içinde yaşamaktaydı. Bu halleri sarayın ihtişamından, köle ve cariye gibi birçok israfın varlığından anlaşılıyordu. Bu durum karşısında halife Ömer derhal saraydaki lüks eşyaları hazineye bağışladı, köle ve cariyeleri azat etti. Emevilerin halka zülüm eden, ismi yolsuzluğa karışmış hanedan mensuplarını görevlerinden aldı ve kavmiyetçilik yapılmadan adil, dürüst yeni yöneticiler atadı. Ömer b. Abdülaziz İslam ülkesindeki aksaklıkları giderirken, düzenlerinin bozulmasından rahatsız olanlar hilafet makamına tehditler savurmaya başladı. Hazret-i Ömer’in torunu olan Ömer b. Abdülaziz, bu tehdit ve baskılara karşı direniş gösterdi ve en ufak taviz vermedi.  Halife Abdülaziz, dedesi Hazret-i Ömer’i (r.a) sorar, hal ve yaşantısı hakkında bilgiler toplar ve dedesi gibi yaşamaya gayret gösterirdi.

Emevi hanedanından olan akrabaları Halife’den görev istemeye başladıklarında, onlara şu cevabı verdi:

“İsterseniz sizi asker yapayım.. Komutan olarak fetihlere göndereyim!”

Ömer b. Abdülaziz ehl-i hal sahibi kimselere büyük önem verirdi, meclisinde bulunmaları ve idareci olarak atanması için elinden gayreti gösterirdi. Hasan Basri Hazretleri’ni Basra’ya, Amr es Sahî’yi Kûfe kadılığına tayin etti. Ömer b. Abdülaziz zamanında İslam ülkesinde adalet bir güneş gibi yükselmeye başladı, fetihler ve hidayet bulanlar sayısı artmaya başladı. Ömer b. Abdülaziz zamanında Curtuba medeniyetinin ilk temelleri atıldı. Pirene dağları aşıldı Fransa’ya ulaşıldı ve Narbonne şehrinin fetih Ömer b. Abdülaziz’in hilafet yıllarında gerçekleşti.

Emevi döneminde, Hazret-i Peygamber’e (s.a.v) ve ailesi yönelik  kavli ve fiili küfürler ediliyordu. Ömer b. Abdülaziz hilafet makamına geçtikten hemen sonra tedbirler almaya başladı. Hutbelerin sonunda Ehl-i beyt için kullanılan kınayıcı ifadeleri çıkardı. Onun yerine Cuma hutbelerinin sonunda okunması için;

“Şüphesiz Allah adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” ayet-i celilesini ekledi.  Resûlullah’ın (s.a.v) vakfettiklerinden Fedek hurmalığını Ehl-i beyt’in büyüğü İmam Muhammed Bâkır Hazretlerine iade etti. Ömer b. Abdülaziz’in babası Mısır valisi olduğu yıllarda Ehl-i beyt hakkında şu nasihatte bulunduğu:

“Oğlum! Eğer  halk Ehl-i beyt’in fazilet ve üstünlüğü bizim bildiğimiz kadar bilseydi, onlar hakkında tek bir kötü söz söylenmesine razı olmazlar, hatta bizden çok onlara hürmet ederlerdi.”

İslam devletlerini yeryüzünde daim ve muteber kılan en önemli özellik, İslam’ın ruhunda olan adalet anlayışıdır. Bu dinamizmin farkında olan Ömer b. Abdülaziz idam ve el kesme cezalarının halifeden izin alınmadan, kanıt yeterliliğin varlığı halinde derhal tatbik edilmesini emir buyurdu. Ayrıca milliyetçilik anlayışına son vermek için Müslüman olan ancak Arap ırkına mensup olamayanlardan alınan cizye vergisini kaldırdı, fakir olan gayri müslim halkı bir müddet cizye vergisinden muaf tutmadı. Eğer ki Ömer b. Abdülaziz’in adalet anlayışını dahi iyi kavramak niyetindeyseniz Seyyid Kutup’un müellifi olduğu İslam’da Sosyal Adalet kitabını okuyabilirsiniz.

SON CUMA HUTBESİ

“Ey müminler! Şunu iyi biliniz ki lüzumsuz birer varlık olarak yaratılmadığınız gibi, yaptığınız işlerden de sorgusuz ve hesapsız kalacak değilsiniz. Daha evvel gelmiş ve kıyamete kadar gelecek insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adalet terazilerinin kurulacağı bir mahkeme vardır. Onun tek hâkimi, azamet ve kibriya sahibi yüce Allah’tır.

***

…Allah’tan ümidinizi keserek hüsrana düşenlerden de olmayınız.

***

…Ahiret alemine gidenleri her gün görüyor, onları uğurluyorsunuz. Götürdüğünüz kabirlerde kara toprak altında döşeksiz, yastıksız, tek ve tenha olarak onları bırakıp dönüyorsunuz. Ölümün acısını tatmış olan o fânilerin halleri ne kadar merhamete ve ibrete şayandır. Tanımadıkları bir aleme sefer etmişler, sevdiklerinden ayrılmışlar. Gelip geçici emanet bir hayatın gaflet uykusundan uyanmışlar ama iş işten geçmiş, telafi imkanı elden çıkmış. Naz ve nimet içinde beslenirken yatak ve yastıkları kupkuru birer toprak olmuş. Tertkettikleri mallardan istifadeleri kaldırılmış, yaptıkları incir çekirdeği kadar bile olsa bir amellerinin imadadını bekliyorlar. Düşünmeye değer bu hallerden ibret almaz mısınız?

***

Ey insanlar!

Zannetmeyin ki kendimden bir büyüklük gördüğüm için sizlere böyle nasihat ediyorum. İçinizde belki de bende daha fazla Allah’ın rahmet ve mağfiretine muhtaç olan kimse yoktur. Ben hem kendim hem de sizler için Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum. Yüce Allah’ın kitabını, resulünün ahlâkını kendinize rehber edinin. Selamet ancak bu hal üzeredir.”

GÜNEŞ’İN BATIŞI

Ömer b. Abdülaziz beyaz, ince ve nazik yüzlü, zayıf, sıcaklı ve güven veren bir şemaile sahipti. 720 tarihinde, kırk yaşında iken dünyasını değiştirti. Ömer b. Abdülaziz ölüme yakın hasta yatağındayken ağlamaya başlar. Etrafındakiler ağlamasının sebebini sorar. Bunu üzerine Halife şöyle buyurur:

“Ahirette başıma gelecek olan olayların endişesi beni ağlatıyor” dedi. İçerinden biri,

“Allah’ın yardımı ile idareciliğin boyunca Allah Resûlü’nün sünnetlerini icra ve ihya ettin. Adaletinin yıldızı çok yüksekti.” Dedi. Bunun üzerine adalet timsali olan halife Ömer b. Abdülaziz (rah.),

“Ben Allah’ın huzuruna bütün tebaamın hesabı boynumda olduğu halde çıkacağım. Herkese adaletle muamele ettiğimden de emin değilim. Yaptığım kusur da var üstelik. Bunlar beni korkutuyor. Allah’ım! Ben, o kimseyim ki bana saltanat verdin. Yanlış işleri yapmaktan beni menettin. Ben ise hatalarınla sana isyan ettim.” diyerek, bu sözü üç defa tekrarlardı. Başını yukarı kaldırdı, bir şeylere dikkatlice bakar bir halde iken, sessizce, “Ben öyle kimseleri görüyorum ki onlar ne insan ne de cindir.” dedi ve ruhunu teslim etti.

Ömer b. Abdülaziz, ümmetin aradığı ve özlediği idareciydi. İslam devletlerindeki aksaklıkları giderecek, küfür ve bidat ehli ile savaşacak yöneticisini arıyor ise, bu işin talipleri Halife Ömer b. Abdülaziz’e baksın. O’nun ölümüyle beraber müslim ve gayri müslim büyük bir üzüntüye boğuldu, şiirler yazıldı ve ağıtlar yakıldı.

Tebaasından bir gayri müslim Hazret-i Ömer b. Abdülaziz Han’ın ölümünden sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bunun üzerine ağlayan bu kişiye,

“Vefat eden İslam halifesidir. Sen niçin ağlıyorsun?” dedi ve üzülen gayri müslim şöyle cevap verdi,

“Ağlıyorum çünkü yeryüzünü aydınlatan, ışığı herkese ulaşan bir güneş vardı. Şimdi o güneş battı.”

 

Kaynaklar
1-http://www.osmannuritopbas.com/omer-bin-abdulaziz.html
2- http://www.wiki-zero.com/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvw5ZtZXJfYmluX0FiZMO8bGF6aXo
3-Seyyid Kutub, İslam’da Sosyal Adalet, Hikmet Neşriyat, İstanbul 2011

4-Emîr, Mostar Yayınları, İstanbul 2015