Giriş:
Hamileyken birçok kitap okumuştum. Çocuk yetiştirmedeki incelikler, nasıl yetiştirilir, anne-baba nasıl olunur? Yalnız belli bir okuma yaptıktan sonra bana okuduğum kitaplar tek düze çocuk yetiştirme ve hatta sanki çocuk kullanma kılavuzu gibi gelmişti. Çocuğum olana kadar çocuk yetiştirme kitaplarına ara verdim ve başka okumalar yaptım. Kızım üç aylıkken tevafuk sizin kitabınızı görmüştüm. Ve ismi bana çok farklı gelmişti. Okudukça içim ısındı, biraz da olsun evhamları dağıttı. Öncelikle bunun için teşekkür ederim. Genelde internetten oluşan bilgiler dışında satır aralarından derlediğimiz sorular sormak istiyorum.
Ama öncelikle hayatınızı kısaca anlatabilir misiniz?
20 Şubat 1981 Bursa doğumluyum. İlkokulu ve ortaokulu Keles’te(Bursa’nın şirin bir dağ ilçesi) tamamladım. Ardından Bursa İmam Hatip Lisesi’nden 1997 yılında mezun oldum. Mezun olurken aklında yapmak istediği şeyleri belirlemiştim. Sosyoloji ve medya hep ilgi alanlarım oldu, tercihlerimi de buna göre belirledim. Dumlupınar Üniversitesi Sosyoloji Bölümüne 1998 yılında girdim.28 Şubat süreci sebebiyle 2.sınıfta bölümden ayrıldım. Radyo tv ve diksiyon eğitimlerinin ardından 2005 yılında radyo programları yapmaya başladım. Bir internet sitesinde ve gazetede köşe yazarlığı yaptım. İlk kızımın ardından, cevabını aradığım sorular beni pek çok kitapla ve eğitimle tanıştırdı. Ve bunlar Çocuklar Anneleri Büyütür kitabının mayası oldu. Bu arada sosyoloji eğitimimi tamamladım ve Kişilerarası İletişim alanında yüksek lisans yapmaktayım. Ayrıca arkadaşım Rabia Gülcan Kardaş ile birlikte okul öncesi çocuklar için yazdığımız “ Duygularımı Farkediyorum” serisini yazdık. Bir yandan annelere eğitimler vermeye, okumaya, sorular sormaya ve yazmaya da devam ediyorum.
*1998 yılında sosyoloji bölümüne girdiniz. Yalnız 99 yılında ayrıldınız. Siz de 28 Şubat mağdurusunuz. Bu süreçlerde neler yaşadınız? Kısaca anlatabilir misiniz?
Ben okula başladığımda 28 Şubat süreci yeni başlamıştı. Bir yıl hocalarımın desteği ile okumaya devam ettim ama sonrasında okula girmemiz bile mümkün olmadı. Bırakma kararını vermek elbette zordu. Beni neyin beklediğini de bilmiyordum. Liseden bir hocam dışında bu kararım konusunda destek görmedim açıkçası. O hocamın yönlendirmesi ile sosyoloji okumaları yapmaya devam ettim. Okula gider gibi her gün kütüphanede gidip okumalar yaptım. Kitaplar vesilesiyle eğitimimi devam ettirdim diyebiliriz buna.
28 Şubat sürecini mağduriyet olarak tanımlamaktan çok hoşlanmadığımı da söylemeliyim. Sadece bir tercih yapmıştım. Bu tercihim Allah’ın emrini uygulamaktı. Her tercih gibi bir bedel istiyordu elbette. Bu hem maddi anlamda hem de statü anlamında bir süre bede ödememi gerektirdi ama şu an bulunduğum konumda, Rabbimin lutuflarını görünce , mağduriyeti konuşmak yerine bunca güzel şeyin şükrünü eda edebilmenin derdindeyim.
*Bu süreci yaşayan çoğu insan kendi kabuğuna dönüp bir kabulleniş sergilediler. Yalnız siz aklınızdaki yüreğinizdeki şeyleri fırsat bulduktan sonra diksiyon ve radyo TV programcılığı eğitimi alıp kendinize ayrı bir yol çizdiniz. Bu süreçte ye’se e düştüğünüz durumlarda nasıl nefes aralığı sağladınız?
Daha önce de bahsettiğim gibi benim tercihim sadece okulu bırakmaktı. Hayatı bırakmadım.ama zor bir süreçti elbette. Yaşım küçüktü ve kafamda okumak dışında başka bir alternatif oluşmamıştı. Daha sonra evlenip İstanbul’a yerleşince Allah bana farklı kapılar açtı. Kurslar ve eğitimler aldım. Bir arkadaşımın vesilesi ile radyoda programa başladım. Konuklarımı ağırlarken onların eserlerini okuyor aynı ders çalışır gibi sorular çıkarıyordum. Farklı bir konsept belirlemiştim. Evet, ben bir tercih yaparak okulu bırakmıştım ama Allah bana çok çeşitli ikramlar sundu. Okumakla ve emek göstererek çoğu zorluğu aştığımı düşünüyorum.
Okulu bıraktıktan sonra aynı okur gibi devam edişiniz, mesleğinizi yapar gibi hayatınızı idame ettirmeniz adeta eğitim sistemine de bir başkaldırı. Şu andaki eğitim sistemi diploma ile mutluluk sattığına inanıyor. Ve bu şekilde diplomalı işini yapan birçok mutsuz insan var etrafımızda…
Evet, bu doğru. Benim dönemimde bu kararı veren ya da devam eden çoğu insan vardı. Evet, okulu bıraktım ama meslekle ilgili hiçbir bağımı bırakmadım ben. Apartmandaki çocuklarla ilgilenmeyi de yapacağım işlerin bir parçası saydım. Öğretmen olsam da aynı şeyi yapacaktım zaten dedim. Bu bir haz meselesi sonuçta. Sevdiğim işe devam ettim sadece maaş almadım. Bu yol ayrımını anne olduğumda da yaşadım. Devam etmemeyi tercih ettim. Evet, ekonomik olarak daha sıkı bir şekilde devam etmek demek bu karar. Ama amacınız salt para kazanmak değilse, manevi tatmin çok daha öğretici ve güzel oluyor.
Büyük emek göstermişsiniz. Evlenip başka bir şehre gelmek, yeni bir hayata alışmaya çalışırken aynı zamanda hayallerinin ardından gitmek zor bir iş. Eşinizin desteği de göz ardı edilemeyecek bir güzellik… Evlilik hakkındaki düşünceleriniz nelerdir peki?
Evlilik beni özgürleştirdi.Bu işe başlarken maddi manevi emek vermem gerekti. Bekâr olsam belki de bunu yapmak bu kadar kolay olmayabilirdi. Eşim çok destek oldu. Başlarda o da neye destek verdiğini bilmiyordu ama o sadece bana inandı. Vardığımız bu nokta için ikimizde şaşkınız. Bu nokta da evliliğimiz için iyileştirici bir nokta oldu. Bu süreçte ben de geliştim, değiştim. Velhasıl evlilik güzel şey.
Kadınların toplumdaki var oluşu ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? Kadınların bazen dünya yorgunluğuna itildiğini düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?
Her dönemin kadınlarının ondan sonraki döneme yorgunluk emanet ettiğini düşünüyorum. Bizden öncekiler de “ekonomik özgürlük” yorgunluğu vardı. Bizler evet ekonomik özgürlüğe kavuştuk ama aynı bilgi erkeklere gitmediği için baba eve gelip TV izlerken anne evdeki işlerini de halletmek durumunda kalıyor. Şimdi de anneler erkek çocuklarına yorgunluk emanet ediyor bence. Bizim çektiğimizi çekmesin deyip kız ve erkeği aynı şekilde büyütmeye çalışıyorlar. Çocuklarımızın hikâyesini kendilerinin yazmasına müsaade etmiyoruz anlamına geliyor bu aynı zamanda. Kendi hikâyemizin devamı olsun istiyoruz. Kadın çalışmasın tartışmaları hep devam etmiştir.. Elbette salt bir maddi özgürlük tutkusuyla her işte olmaktan sözetmiyorum ama bunun yanında bir kişinin üretme isteğini nasıl engelleyelim ki? Birbirimize devamlı ne ve nasıl olmamız gerektiğini anlatmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Birbirimizi kadın ya da erkek oldurmaya çalışıyoruz. Allah herkese bir şey yapma gücü vermiş. Bunu bir savaşa dönüştürmek yerine, birbirimizi iyileştirme fırsatı olarak görmeliyiz bence.
*İki kız evladınız var sizindi. Gülru ve Nur… Aynı zamanda öğrenci olarak yüksek lisansınıza devam ediyorsunuz. Annesiniz, eşsiniz, eğitmensiniz yani birçok sorumluluk var üzerinizde. Bunların altından nasıl kalkıyorsunuz? Aynı zamanda birçok kimliğe bürünmek sizi yoruyor mu? Bu işleri planlarken siz kendinize nasıl bir yol çizdiniz acaba?
Anne, eş, anlatıcı olmayı çok seviyorum. Yaptığım meşgaleler birbirini besleyen şeyler. Beni tüketmeyen işler içerisindeyim. Dengeli olmaya gayret ediyorum. Çocuklarıma ve kendime yaşam alanları oluşturmaya çalışıyorum. Mesela evimiz arkadaşa çok açık bir ev. Onlar gönüllerince vakit geçirirken ben de kendi işlerimi hallediyorum. Biliyorum ki ben çocuklarımın her şeyi değilim. Onların da arkadaşları olması, onları misafir etmesi benim desteklediğim bir şey. Bir güzel döngünün içindeyim yani. Birbirlerini besliyor ve ben de bu şekilde iyileşiyorum.
Çocuklar küçükken de birçok meşguliyetiniz vardı. O zaman daha mı zordu? Nasıl hallediyordunuz?
Ben çocuklarımı tek başıma büyüttüm.20 günden sonra biz birlikte devam ettik. Büyük kızımda bir süre çalışmamayı tercih ettim. Nur doğduğundaysa yalnızca haftada bir gün program yapıyordum. Dolayısı ile hep birlikte büyüdük. Bir arada yaşamanın, oynamanın, denge kurmanın şu anda rahatlığını yaşıyoruz. Ben de onlarla denge kavramını öğrendim. Birinin onurunu diğerinin bedenini korumam gerekiyordu. Bunu da birlikte yaşarak dengeledim. İşler hususunda da daha az uyumam gerekiyorsa öyle yaptım, evin dağınıklığını sorun etmedim ve kendimi onların büyüme sürecine bıraktım.
Kreş olayına fazla sıcak bakmıyorsunuz sanırım. Okul öncesi eğitim ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Gülru iki yaşındayken, çalıştığım için, yarım gün kreşe vermiştim. Sonrasında gördüklerim ve tecrübe ettiklerimle Nur’u hiç göndermedim. Doğrusu ülkemizdeki haliyle okul öncesine inanmıyorum. Çocuk ekseninden ziyade eğitimcilerin çocuğa bakışını yanlış buluyorum. Çocuklara büyüklenen bir duruşla davranıp alan bırakmadıklarını gözlemliyorum. Dışarı çıkmak isteyen çocuğu dışarı çıkartmıyorlar ya da çocuk oyun oynamak isterken oynatılmıyor. Eğitimin kendi sistemine karşıyım kreşe değil. Evet, belki çocuklar mutlu olabilir. Belki annenin başka şansı yoktur. Bir yere emanet etmek zorundadır. Ama sistemin sadece kendisinin para kazanmak üzerine bir düzeni, göstermelik bir eğitim anlayışı var. Ne kadar şarkı öğrendi nasıl şiir öğrendi, yıl sonunda ne gösterisi yapacağız odaklı bir anlayış var. Çocuklarsa daha çok serbest alan istiyorlar. Zaten zorla gittikleri sabahların çokluğuda onların memnuniyetsizliklerinin göstergelerinden biri bence.
Şu anda herkes sosyal medya üzerinden iletişime geçiyor. Hem kolayca bilgi edindiğimiz bir mecra hem de bizleri yeri gelince yetersiz hissettiren bir ortam. Siz fenomen anneler kisvesi altında oluşan annelik olgusunu nasıl buluyorsunuz?
Bu konu bloglarla başlayan sonrasında sosyal medya üzerinden konuştuğumuz bir alan. Önceleri tecrübe paylaşımıyken bir yarışa ve yetersizlik duygusuna dönüştüğü kesin.Bunu eğitimime gelen hanımlardan da fark ediyorum. Daha çok etkinlik yapmanın daha iyi anne olmakla eşdeğer bir yanı olmaya başladı zihinlerde. Ben etkinliğin değil çocukta oluşan etkinin önemli olduğunu söylüyorum. Sosyal medya anneleri çoğunlukla kendilerini yetersiz olarak hissetmelerine sebep olduğu için, bu etkiyi olumsuz manada oluşturuyorlar ne yazık ki. Güne yüzde yüz şarj ile başlıyoruz. Her kendini yetersiz, değersiz ve suçluluk hissettiren sosyal medya görüntüsünde yüzde on şarj gittiğini düşünsek çocuk okuldan geldiğinde annenin yüzde 20 şarjı kalıyor. Akıl sosyal medyada gördüklerimizi bu kadar da olmaz diyor ama his sürekli yetersizlik, değersizlik hissettiğinden devamlı bu da şarjı tüketiyor. Dolayısı ile ben de aynı hataya düşsem de bu şekilde kullanmamaya gayret gösteriyorum. Kimseye kendini yetersiz hissettirmemeye çalışıyorum. Ben de kendimi iyi hissetmediğim, güven duymadığım kimseleri takip etmiyorum. Annelere de bunu tavsiye ediyorum.
Toplumda çocuklar üzerinden oluşturulan bir mizah algısı var. Siz de kitabınızda bu konuya yer vermiştiniz. Bu mizah anlayışını değiştirmek için bizlere düşen nedir?
Çocuklarıma ya da çocuklara verdiğim her bilginin yetişkin dünyasındaki karşılığına bakıyorum öncelikle. O yüzden benim için ilk soru şu “verdiğim değerin yetişkin dünyasındaki karşılığı nedir?” çocuk verildiği bilginin karşılığının örneklerini sorgulamaya başlar. Bana verilen bu değerin karşılığı hangi şekilde karşımda var der. Kurduğumuz dilin yetişkin dünyasında bir karşılığı yok. Yani bizler yetişkinlere sarf etmediğimiz çoğu söylemi çocuklara karşı sarf ediyoruz. Bunun içn kitabımda yetişknlerin “ çocuk dili” öğrenmesini tavsiye ediyorum.
Siz de evlatlarınız bu şekilde davranırken başka davranışlarla karşılaştığında sizler onların kırıklarını nasıl tamir ediyorsunuz?
Böyle zamanlarda çocukların zihinlerinde farklı insanlara dair odacıklar oluşturmaktan yanayım. Hayatta kötü davranmayı tercih eden insanlar da var iyi davranmayı tercih eden insanlar da var diyorum.. Çocuklara rehberlik etmenin bir başka durumu da hayatı anlatmaktır. Ben çocukların onurunu önemseyen bir iletişim dili kurmaktan yanayım. Hem kendi çocuklarım için hem de diğer çocuklar için. Duygularını paylaşarak, önemseyerek iyileştirmeye çalışıyorum. Ben onların kalbini kıran insanları düzeltemem. Ama çocuklarımın hislerini anlayarak,yüklerini hafifletebilirim.
Yeni kitabınız da çıkıyor sanırım ondan biraz bahsedebilir misiniz?
Genç kızlara yönelik olarak geliyor yeni kitabımız. Nisan ayında çıkarmayı düşünüyoruz inşallah. Kitabın ismi “Ruh Ziynetleri”. Genç kızların ruhuna hediye ettiğim ziynetler var, kitapta onları anlatıyorum. Genç kızlarla sohbet eden bir ablanın kitabı olarak algılansın isterim.
Yazar adaylarına neler önerirsiniz?
Ben kendimi yazar olarak tanımlamıyorum. Bu kitabın yazanıyım demek bana daha doğru geliyor. Yazma konusunda büyük laflar edecek değilim. Çok okumanın doğal bir süreci yazmak benim hayatımda. Yazmak da bir iletişim türü çünkü. Çaba sarf etmenin önemi de var. Eğer illa bir tavsiye istenirse kendi yaptığım gibi iyi bir okur olmak gerekir diyebilirim. Düzenli bir yazma ritüeli oluşturmak da bunun devamında vereceğim önerilerdendir ki sosyal medya aslında hepimize bunu yaptırtıyor.
Tuğba Hanım bu keyifli sohbet ve bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Bir daha görüşmek üzere inşallah.
Ben teşekkür ederim. Selamlar…