Ocakta kaynayan suyun taşmasıyla çıkan cızırtı, Şener Usta’yı kendine getirdi. Şener Usta, gözlerini daldığı yerden zorla ayırarak yerinden doğruldu. Mutfağa doğru giderken az önce aklından geçenleri tekrarlıyordu. Nihat’ın bu işte parmağı olmadığından emin olsa da insan nefsinin her şeyi yaptırabilecek güçte olduğunun da farkındaydı.  Hele ki senelerden beri devam eden bir sinir harbi de söz konusuysa, şeytanın insanı kandırması hiç de zor olmazdı. Mahallede dolaşan dedikodulara göre Nihat çoktan dişlerini bilemişti. Hatta onlar, bunu daha önceden yapmasını bekliyorlardı. Demek ki patlama noktasını şimdi yaşamıştı. Yazıktı, ne olursa olsun ağabeyine bunu yapmamalıydı.

Elbette tam tersini düşünüp dillendirmeyenler de yok değildi. Bir insanı hastanelere düşüren elim bir olaya rağmen hâlâ para mevzusunu aralarında sessizce konuşanlar mevcuttu. Şener Usta, kulağına bir şeyler geldikçe düzeltmek için hamle yapsa da pek muvaffak olamamıştı. İnsanoğlunun aklından geçenler ve mutlak inançlar kolay kolay değişmiyordu.

Tüm bunlar sadece bir gün içerisinde gerçekleşmişti. Nihat’ın nezarethaneye atılmasının ve Ali’nin hastanede yoğun bakıma alınmasının üzerinden yalnızca yirmi dört saat geçmişti. Şener Usta daha fazla dayanamadı. Zaten iştahı da yoktu, sofrayı olduğu gibi bırakıp evden çıktı.

Adımları hastane yoluna düşse de aklı Nihat’taydı. Birilerinin onu ziyarete gittiğinden emin değildi. Zaten yalnız başına yaşayan ve mahallede neredeyse hiç arkadaşı olmayan birini kim merak ederdi ki? Ali’nin durumuyla ilgili bilgi aldıktan sonra Nihat’ın yanına da uğramaya karar verdi.  Taksi durağına doğru yürürken ağzının kuruduğunu hissedince bakkala uğrayıp bir su almak istedi.  Kapıda nalbur Yasin ile karşılaştı:

– Şener Usta hayırdır, bu ne hâl?
– Ne varmış hâlimde?
– Gözlerinin altı çökmüş, uykusuz kalmış gibisin.

Öteden beri güvenemediği Yasin’le sabah sabah bu diyaloga girmek Şener Usta’yı rahatsız etmişti. Ters bir cevap vermek istemediğinden içeri girip suyu aldı. Tam dışarı çıkacakken arkasından gelen bakkal Necmi konuyu açmak için fırsat bulup Yasin’e seslendi:

– Nihat’tan bir haber var mıymış?
– Yok ama elbet bugün yarın hapse gönderirler.

Kaldırıma adım atmak üzereyken duyduğu cümleler Şener Usta’yı içten içe sinirlendirdi. Onların da amacının da bu olduğunu anlayarak yürümeye devam etti.  Ne yapılırsa yapılsın, insanların sabit fikirli olmalarını engellemek imkânsızdı. Mahalleye adımını attığı günden beri ortalıkta sürekli dönüp dolaşan dedikoduların ardı arkası kesilmiyordu. Bazen hiç alakası yokken olayların içine sürüklendiği bile olmuştu. Bu sebeplerden az kalsın dükkân sahibesiyle araları bozulacak, sözleşmeyi iptal edeceklerdi.  Usta bir şekilde kendini kurtarmayı başarsa da insanlar kendilerini dedikodu kazanından kurtaramıyordu. En sessiz sakin bilinen insan dahi mevzuyu bulduğunda birkaç laf etmekten geri durmuyordu.

Geçmişin izlerine dalmış sürüklenirken hastanenin alt sokağına doğru ilerlediğini fark etti, geri döndü. Girişte kalabalıktan danışmayı bulması zor oldu. Ali’nin kaldığı yoğun bakım ünitesini ve doktorunu öğrendikten sonra ikinci kata çıktı. Odada hasta vardı ve biraz beklemesi gerekiyordu. Bir müddet sonra dışarıya çıkan doktor, telaşla yerinden kalkan Şener Usta’yı karşısında buldu:

– Merhaba doktor bey, Ali’yle siz ilgileniyormuşsunuz öyle mi?
– Hangi Ali?
– Ali Kamuran. Yoğun bakımda yatan hasta.
– Evet ama siz kimsiniz?
– Ben ağabeyi sayılırım, mahalleden bir komşusuyum. Polislere sordum ama bir şey demediler. Ne olur durumuyla ilgili beni bilgilendirin.
– Ali Bey’in kafatasında bir kırık var. Sert bir darbe almış anlaşılan. Kırıktan dolayı da beyin dokusu zedelenmiş ve şiddetli bir kanama başlamış. Bu şiddetli kanama hastanın hem çok miktarda kan kaybetmesine, hem de beyninin kafatası içerisinde sıkışmasına sebep olmuş.
– Zavallı evladım, nasıl kıydılar gencecik adama! Peki şimdi ne olacak doktor bey? İyileşecek mi?
– Şimdilik durumu hayli kritik. Hayati fonksiyonlarını dahi devam ettirmekte güçlük çekiyor. Bize geldiğinde hızlıca ameliyata aldık ve kırığı onardık. Kafatasının içinde biriken kanı boşalttık. Fakat beyin ciddi anlamda hasar görmüş. İçerde kanayan kısmın iyileşme sürecine bağlı her şey. Elimizden geleni yaptığımıza emin olabilirsiniz.
– Görebilir miyim onu? diye sordu Şener Usta ümitsizce. Doktordan beklediği yanıt gelmedi. Hastanın komada olduğunu, solunum cihazına bağlı yaşadığını, her türlü enfeksiyondan mümkün olduğunca korunması gerektiğini, bu yüzden yanına girme şansının olmadığını öğrendi.

Dizlerinin bağı çözüldü, yanındaki koltuğa ilişti. Duyduklarının etkisi geçmiyordu. Durumun bu kadar mühim olduğunu tahmin etmemişti. Dolayısıyla ümitleri de canlıydı. Ancak doktorun söylediklerinden sonra her şeyin kadere bağlı olduğunu gördü. Kendisi bu kadar perişan olmuşken Nihat’ın duyduğunda vereceği tepkiyi tahmin edemiyordu. Ona gitme kararını sorgulamaya başladı, cesareti kalmamış gibiydi. Ancak her ne kadar nezarette olsa da Nihat’ın suçlu olmadığına inandığından, bu haberi ona kendisinin vermesi gerekiyordu. Koltuğun demirine tutunarak yerinden kalktı. Merdivenleri inecek gücü bacaklarında bulamayınca asansöre doğru yöneldi. Biraz bekledikten sonra nihayet bindi ve köşeye geçerek aynaya yaslandı. Elini uzatmış, zemin katın butonuna basacakken önünden tanıdık bir siluet geçti. Bir an kafasının bulandığını zannetti ama hayır doğru görmüştü. Kendini ileriye doğru atıp asansörden dışarıya çıktı. Arkası dönük olan genç, danışmayla bir şeyler konuştuktan sonra az önce doktorla görüştüğü koridora doğru gitti. Odanın kapısı yine açıldı ve Ali’nin doktoru dışarıya çıktı. O sırada arkasını gördüğü gencin yüzünü de görme şansı oldu. Karşısındaki bakkal Necmi’nin çırağı Osman’dan başkası değildi!