İbn Mukle’den sonra gelen büyük hat sanatkârlarından biri kabul edilen Ali b. Hilal tahminen 10. yüzyılın ikinci yarısında doğmuş ve hayatının büyük kısmını Bağdat civarında geçirmiştir. Ali b. Hilal, babasının Büveyhiler’in sarayında saray kapıcısı olması sebebiyle İbnü’l Bevvâb diye anılmıştır.
Devrinin önemli sanatkârlarından istifade etmiş ve kendisini birçok ilimde geliştirmiştir. Dini ilimleri İbn Sem’ûn el-Vâiz’den, kıraat ilmini Ubeydullah el-Merzubâni’den, edebi ilimleri ise Ebü’l Feth Osman b. Cinni’den öğrenmiştir. Hat sanatını da Muhammed b. Esed ve Muhammed b. Simsimâni’den öğrendi ve emsalleri arasında bilgi ve hüneriyle öne çıktı.
Sanatkâr bir kişiliği olan İbnü’l Bevvâb, hattatlıktan önce ressamlık, nakkaşlık, ciltçilik ve müzehhiplik ile meşgul oldu. Bir müddet Bağdat’ta Mansûr Camii’nde vaizlik yaptı ve geçimini bu şekilde sağladı. Ancak asıl şöhretini hat sanatı alanında kazandı.
Büveyhi vezirlerinden olan Fahrülmülk Ebû Gâlib Muhammed b. Halef Irak valisi olunca İbnü’l Bevvâb ile yakın ilişkileri oldu. Bu vesile ile İbnü’l Bevvâb, Bahâüddevle’nin Şiraz’daki kütüphanesine müdür tayin edildi. Burada yaptığı çalışmalar esnasında İbn Mukle tarafından yazılmış Mushaf’ın eksik cüzünü aslından ayırt edilemeyecek şekilde maharetle yazdıktan sonra, cildini de yaparak tamamladı. Bu başarısı karşılığında kendisine 100 dinar ödül verilmek istendiği ancak bunu kabul etmeyerek kütüphanede bulunan eski Semerkand ve Çin kâğıtlarından Çin’de yapılanı tercih ettiği rivayet edilir. Bu tercihi kâğıtların ne kadar kıymetli olduğunu ortaya koymaktadır.
Altmış dört Mushaf yazdığı bilinen İbnü’l Bevvâb, İslam hat sanatında yapmış olduğu yeniliklerle de büyük üstatlardan biri olmaya hak kazanmıştır. Bu eserlerden zamanımıza ulaşan ve İbnü’l Bevvâb’a ait olduğu kesin olan nüshalarından birisi Dublin’de Chester Beatty Library’dedir. Günümüze ulaşan bir diğer eseri de Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı cahiliye devri şairi Selâme b. Cendel’e ait divandır. İbnü’l Bevvâb ketebeli, Selâme b. Cendel’e ait divanın diğer bir nüshası, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde kayıtlı, yıpranmış, ebru ciltli bir mecmuanın sonunda bulunmaktadır. Ayrıca İbnü’l Bevvâb’ın yazmış olduğu ve Münih Staatsbibliothek’te bulunan Kitâbü’l-belâga isimli kırk altı varaklık tarihsiz bir risâle, Ramazan Abdüttevvâb tarafından yayımlanmıştır.
İbn Mukle mevzun hatlar arasında karakter ve özellikleri birbirine yakın olanları telif ederek sınıflandırmış ve harflerin daire esasına göre geometrik nispetleriyle kaidelerini ortaya koymuş, böylece mensûb hatların (aklâm-ı sitte) belirmesinde ilk önemli ıslahatı yapmıştır. İbn Mukle’den sonra ikinci büyük hat üstadı olarak anılan İbnü’l Bevvâb ise onun aklâm-ı sittede tespit ettiği bu estetik kaideleri daha ince geometrik nispetlere bağlayarak üslubunu güzelleştirmiştir. Benzer üslûpların ortak hususiyetlerini tespit edip sınıflandırarak kalemlerin sayısını sekize indirmiş, böylece aklâm-ı sittenin teşekkülünde büyük bir inkılâbı başarmıştır.
Hat sanatı alanında yapmış olduğu eserler ile bilhassa ölümünden sonra yetişen hattatları etkilemiş, yazı üslûbu İslam dünyasında üç asra yakın hâkim olmuştur.
Şiirle de ilgilenen İbnü’l Bevvâb’ın bu sahada günümüze ulaşan önemli eseri de hat hakkında yazdığı, yirmi sekiz beyitten meydana gelen meşhur “Raiyye Kasidesi”dir. İbn Haldûn’un Mukaddime’sinde yirmi iki beytini zikrettiği ve pek çok şerhi yapılmış olan bu kaside Süheyl Ünver’in İbnü’l Bevvâb’la ilgili eserinin Arapça tercümesine mütercim tarafından eklenmiş, daha sonra Muhammed b. Hasan et-Tibi’nin “Câmiu mehâsini kitâbeti’l-küttâb alâ tarikati İbnü’l Bevvâb”ı içinde yayımlanmış, son olarak da İbnü’l-Vahid ve İbnü’l-Basis’in şerhleriyle birlikte Hilâl Nâci tarafından yazılmıştır.
Bizzat yetiştirdiği talebelerinden yalnız Muhammed b. Mansûr b. Aldülmelik’in adı tespit edilebilmiştir. İbnü’l Bevvâb’ın yazı üslubu İslam âleminde Yâkut el Müsta’sımi’ye kadar hattatlara örnek olmuş, bu üslubu takip edenler ona yaklaşabildikleri nispette büyük sanatkâr sayılmışlardır.
İbnü’l Bevvâb’ın ölüm yılı 1032 veya 1022 olarak gösterilmektedir. Kabri Bâbü’l-harb Kabristanı’nda Ahmed b. Hanbel’in türbesi yanına defnedilmiştir.