İnsanları günah çukurlarında çıkarıp cennetteki tahtlara yerleştiren Allah-u Teâlâ’ya hamd-u senâlar olsun. Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (s.a.v) hiç eksilmeyen ve peşi sıra devam eden salât ile salât eyle.
Ehl-i tarikin kutuplarından Ahmed bin Ali el-Hanefî’nin (k.s) müellifi olduğu Şaranî adlı eserden rivayetle:
“ Ömer b. Abdülaziz (k.s) bir gece misafirinin bulunduğu bir yerde bir şeyler yazıyordu. Lambada yağ kalmamıştı, sönmek üzere idi. Misafir:
‘-Müsaade ederseniz kalkayım, lambayı düzenleyeyim.’ dedi. Ömer (rah.):
‘-Hayır! Misafirden hizmet istemek kereme sığmaz!’ dedi. Misafir:
‘-O halde hizmetçiyi uyandırayım.’ dedi.
Ama Ömer b. Abdülaziz kalktı, yağ tenekesine gitti ve lambaya yağ koydu. Bu durumu gören misafir:
‘-Ey müminlerin emiri, iyi ama bu işi bizzat kendiniz yapıtınız!’ dedi. Ömer (r.a):
‘-Ama Ömer olarak gittim ve Ömer olarak döndüm, neyim eksildi ki!’diye cevap verdi.”
İmam Kuşeyrî Hazretleri’nden naklettiğine göre Ebû Said Hudrî (r.a) şöyle demiştir:
“Rasûlullah (s.a.v) merkebine ot verir, evini süpürür, ayakkabısını tamir eder, elbisesini yamar, koyunları sağar, hizmetçi yorulunca ona yardım eder, pazardan aldığı eşyayı eve bizzat taşımasına hayâsı mâni olmaz, zengin-fakir herkesin elini sıkar, ilk defa selâm veren o olur, dâvet edildiği şey ham ve kuru bir hurma bile olsa hor görmez idi. Çok külfetsiz bir dostluğu vardı. Huyu yumuşak idi, yaratılış itibariyle asil idi. Arkadaşlığı güzel, yüzü güleç idi, gülmez, fakat daima gülümserdi. Mahzun idi, fakat asık suratlı değildi. Mütevazı idi, fakat zelil değildi. Her Müslümana merhamet eden rikkatli bir kalbi vardı. Tokluk sebebiyle geğirmez, elini tamahla bir şeye uzatmazdı.”
Peygamber Efendimiz sözleri, hâl ve hareketleri tüm Müslümanların hayatlarını kolaylaştırmıştır. 21 yüzyılda yaşayan tüm inşaların sorunu ise, tevazularını kaybetmeleridir. Bu durum ise, toplumda yaşamaya mecbur olan insanın, diğer insanlarla iletişim problemi yaşamasının başlıca sebeplerindendir. İslam peygamberi (s.a.v) tevazuu savaşlarda bile bir kenara bırakmamış, ashabının tüm hayatına tatbik etmesini istemiş ve bu kıymetli sünnet İslam âlemi için bir şiâr haline gelmiştir. Bu edep, Ömer b. Abdülaziz gibi sultanlarda vücut buldukça devlet ile halkı arasında daima sükûnet hâsıl olmuştur. Ancak günümüz insanı tevazuunun yerine kibri yerleştirmiş ve çeşit çeşit putların ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu konu hakkında tasavvuf erbabı Mümşad Dineverî (k.s) şöyle buyurmuştur:
“-Çeşit çeşit putlar vardır. Halktan kiminin putu nefsi, kiminki evladı, kiminki malı, kiminki karısı, kiminki de namazı, orucu, zekâtı ve tasavvufî hâlidir. Şu halde put çoktur. Halktan her biri yakasını bu putlardan birine kaptırmıştır. Bu putlardan yakasını kurtaran ancak o kimsedir ki, nefsi için bir hâl ve makam görmez, ona hiç güvenmez, fiillerini teşekküre değer bulmaz. Hatta kendisinden ister hayır, ister şer sâdır olsun, bundan dolayı nefsinden razı olmaz ve daima nefsin levm eder.” (Attar, s.643)
Ahiret Azığı, Cilt II, Erkam Yayınları, İstanbul 2005