Yaşamak…  Her insan için tanımı farklı bir eylem. Ama sonucu aynı olan ve hiç değişmeyen. Her kişiye göre tanım farklılaşsa da şu anki dünya düzeni, prototip olarak yaşamın tanımını bize sunmaya çalışıyor. Ve bizler bu tanımın aynılaşmasına hatta aynileşmesine adeta çanak tutuyoruz.

Birbirimize benzemek için verdiğimiz çabayı, kendimizi bulma yönünde harcamıyoruz. Ürünlere konulmuş standartlar gibi batı, insanların yaşam ölçüsüne de daima standart koyma derdinde ve biz de bu standartları hayat düsturu edinmiş olarak yaşamış gibi yaşıyoruz işte. İnsanı bu âlemde önemli kılan oysa kendine münhasır tavırlarıyla insan olmasıdır. Her hikâyenin, her yaşanmışlığın farklı olması bizi bir kılacakken biz o farklılıkları kapatmak için derin uğraş içindeyiz.

İsmet Özel bizim için özel bir insandır. İnsana dair, yaşamaya dair ve nice konu hakkında derinlemesine yazılarıyla bize ışık tutan, benim için yaşayan âlimdir. Bu konu hakkında ise “Zor Zamanda Konuşmak” kitabında nokta atışlı nice tespiti vardır. Batının bizlere dayatmasını Özel şu şekilde değerlendirmiştir:

“Önce kötü yaşadığımıza inandırdılar bizi. Yoksul, işsiz, okulsuz, hastanesiz, yolsuz, elektriksiz yaşıyorsun ey zavallı insan! Diye seslendiler. (Bu nida medeniyetin taşrasında oturanlar için metropol ahalisine seslenirken oltanın ucuna takılan yem farklıdır.) İnandık biz de berbat bir durumda olduğumuza. Ve sorduk münadiye: Ne yapalım? Cevap verdi: Daha iyi yaşamaya çalış! Biz elimizden gelen hızla zengin, işli güçlü, okullu, hastaneli, yollu, elektrikli bir hayatı elde edebilmek için çalışmaya koyulduk. Hiç sormadık: Daha iyi bir hayatı ele geçirince ne olacak? Diye. Sorsaydık şöyle diyecekti: Çok daha iyi bir hayatı kazanmaya çalış. Sonra? Daha fazla çok iyi bir hayata geç! Zincir böyle sürüp gidecekti, gidiyor.

Dünya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir şey değildir. (En’am 32 )”

Son zamanlarda yeni anne olmanın verdiği heyecanla evladım için bazı şeyler okumaya çalışıyorum. Yalnız her bir şey okuduğumda fazlasıyla hayret içinde kalıyorum. En iyisi olgusunu Özel’in anlattığı gibi sosyal medyada da “En iyi anne olmak nasıl olur ?” diye bir algı yaratılmış durumda.  Çocuk doğmadan nice partiler yapmak, en güzel süslerle onu karşılamak, gelişimi sürecinde en iyi yemekleri yemesini sağlamak gibi nice bilgiler dönüyor etrafta. Sağlıklı olan bilgiyi yaşama aksettirmek ise insanın vicdanına ve dünya görüşüne kalmış bir durum. Her anne evladı içi iyiyi ister. Yalnız oluşan algıda çocuk için iyi bir kul, iyi bir ahlak, erdemli bir insan olma durumu hep perde arkasına itilmiştir adeta. Daha çok çocuk yetiştirmenin ötesinde ben daha iyi anneyim yarışı hâsıl olan bir durum. Bu hengâmenin içinde olmaktan Allah’a sığınmak gerekiyor.

Neyin yanlış, neyin doğru olduğunu ve bu hayatı yaşarken, yaşamanın aslında bir emaneti gezdirmenin mantığını, insan olarak içimize sindirmemiz gerekiyor. Etrafın dayatmalarıyla değil de yürekte gizli olan vicdan hazinesinin farkına varabilmeyle doğruya ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Örneğin daha iyiyi isteyen bu sistemde, en iyi eve sahip olsak da içini en güzel eşyalarla doldursak da o evin hiçbir metrekaresine huzuru sığdırmadıkça bize faydası ne olacaktır bunu sormak lazım kendimize.

Çözüm olarak ise Özel’in aynı kitabında şu satırlara gönül vermek ve idrak etmek gerekiyor.

“Eğer toplumu değiştirmek konusunda batıl itikadlara yüz vermeyip doğrudan doğruya kendi sorumluklarımızla dönebilmiş olsak bugün plan ve program çerçevesinde gerçekleştirmeye çalışan birçok şey kendiliğinden ortaya çıkabilir. Ama böyle olsa bile bizi ortaya çıkan sonuç, yani toplumsal yapı olayı değil kendi sorumluluklarımız ilgilendirir. Kendi ahlak ölçülerimiz, kendi düşünce dünyamız, yaşayış değerlerimiz bize hayat verirse işte ancak o zaman sahici bir dünyaya ulaşabiliriz. İnsan için değerli olan gerçeği “görmektir”, gerçeği bildiğini sanmak değil…”

Bu hengâmede dik durabilmek ve bu tüketim toplumundan sıyrılabilmek için insan kendi vicdanına yönelmelidir. Kendi adımlarımızla yürümeyi, kendi aklımızla hareket etmeyi sağlarsak eğer bu oyalanmak için geldiğimiz yeryüzünde yaşamın hakkını kendimizce vereceğiz.

Mustafa Kutlu’nun dediği gibi; “Bir şey yap güzel olsun. Huzura vesile olsun, dikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin.”

Vesselam…