11. Yüzyıldan itibaren Suriye’nin çilesi yoğun bir şekilde yaşanmaya başlanmıştı. Haçlı seferleriyle tahribata uğrayan Suriye, daha sonra Moğolların zulmü ile karşı karşıya kalmıştı. Suriye büyük bir harabe haline dönüşmüştü. Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı ordusu Mercidabık Savaşı’ndan zaferle ayrılmıştı. Bu zaferle birlikte Suriye’de Osmanlı vilayeti haline geldi. Osmanlı Devleti, Şam vilayetinde 600 sene hüküm sürdü.  Arapları bir bayrak altında topladı, din, dil, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin adalet sancağını Şam vilayetinin semalarında dalgalandırdı. Ancak I. Cihan Harbi’nden sonra Fransa’nın hâkimiyeti altına giren Suriye’de ahlaksızlık, adaletsizlik ve zulüm günümüze kadar devam ede geldi. Bu gün Suriye’nin çilesi insanın dayanamayacağı boyutlara ulaşmıştır. Sultan Süleyman’ın Halep kadısına yazdığı ferman,  Suriye’deki adaletli ve saadetli günlere kuvvetli bir örnek teşkil edecektir.

Sene 1546… Osmanlı Devleti hudutları içerisindeki Suriye vilayetindeki Halep kadısının yolsuzlukları Sultan I. Süleyman’a arz olunmuştur. Merze adlı Halepli bir kişi sultanın huzuruna çıkarak, paralarının devlet görevlileri tarafından haksız yere alınıp zulüm gördüklerini iddia eder. Bunun üzerine Sultan Süleyman Han, şikâyetçi olan kişiye, konun enine boyuna araştırılmasını istediği fermanını vererek Halep kadısına iletmesini istiyor…

Günümüz Türkçesiyle:

“Halep kadısına,

Fermanım eline ulaştığında şunu bil ki, bu fermanımla sana gelen Merze adlı kişi huzuruma çıkarak şöyle şikâyette bulundu; Halep merkezde Cizdle Mahallesi’nde ikamet ederken, halen oranın kethüdalarınca, kendisinin hiçbir suçu olmadığı halde ve bir davacısı yokken kadının bilgisi olmaksızın elinde bulunan paraları zorla alınarak, her zaman zulüm ve haksızlık yapılıyormuş. Bunun üzerine emrederim ki, sana fermanımla birlikte geldiğinde gerekli araştırmayı yap. Eğer söylendiği gibi bir durum varsa, bundan sonra şeriata ve uygulanmakta olan kanunlara aykırı kimsiye iş yaptırma. İtaat etmeyen olursa itaat ettirip, hâlâ inat edip direnen olursa bana yazarak makamıma bildir. Bana tekrar şikâyette bulunmaya ihtiyaç kalmayacak şekilde meseleyi hallet. Bunu böylece bil. Bu sözlerden sonra fermanımı muhafaza et ve üzerinde bulunan tuğrama güven

953 senesinin Şaban ayının ortasında (06-16 Ekim 1546) İstanbul’da yazıldı.”