Cennet ve cehennem ehlini yaratan Allah-u Teâlâ’ya hamd-ü senâlar olsun. Efendimiz Muhammed’in (s.a.v) Rabbi olan Ey Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (s.a.v) ve onun âline ve ashabına salât ve selâm eyle. Cennetteki vesile makamını ve derecesini ihsan eyle.
Feridüddîn Attâr’ın (k.s) müellifi olduğu evliyaların kıssalarından oluşan nadide eseri Tezkiretü’l-Evliya’dan rivayetle:
“Ebû Hafs Haddâd (k.s), Bağdat’tan ayrılacağı zaman, kendisini uğurlamaya gelen şeyhlerin ve fütüvvet ehlinin,
– Bize fütüvvetin ne olduğunu anlat, demeleri üzerine,
– Fütüvvet anlatmakla değil, fiil ve tatbikatla olur, deyince, herkes hayrete düşmüştü.
Ebû Hafs Haddâd (k.s), sohbetinde bulunanlar üzerinde muazzam bir heybet hissi bıraktı. Kendisine karşı gayet edepli davranılırdı. Hiçbir mürid, önünde oturup yüzüne göz atamaz ve emri olmadan oturma cesaretini kendinde bulamazdı. Ebû Hafs (k.s), sultanvari otururdu. Cüneyd-i Bağdadî (k.s), ona,
– Sohbetinde bulunan sultanların edebini öğretmişsin, dedi. Ebû Hafs Haddâd (k.s),
– Sen mektubun başlığına fazla değer vermiyorsun ama başlık, mektubun muhtevasının sıhhatine delil olabilir, zarf mazrufun doğruluğunu gösterebilir, dedi. Sonra,
– Bir kazan baharatlı aş ve helva yapmaları için emir ver, dedi. Cüneyd-i Bağdadî (k.s) bu yemekleri yapması için bir müride işaret etti. Yemek getirilince Ebû Hafs (k.s),
– Bunu bir hamalın başına koyun, yorulana kadar götürsün, yorulduğu yerdeki evin kapısında seslensin, içeriden kim çıkarsa bunu ona versin, dedi.
Hamal, bu şekilde hareket edip yorulduğu noktaya kadar yürüdü, burada taşıdığı yemeği evin kapısının önüne koyup seslendi. Ev sahibi,
– Eğer baharatlı aş ve helva getirdiysen içeri buyur, dedi. Hamal,
– Şaşılacak şey, dedi ev sahibine, “Bu ne haldir, benim baharatlı aş ve helva getirdiğini nerden bildin?” diye sual etti. Ev sahibi anlattı:
– Dün münacat sırasında hatırımdan bu yemekler geçmişti, bir süredir çocuklarım bunu benden isteyip durmaktaydılar, bu isteğin yere düşmeyeceğini ve boşa gitmeyeceğini bilmekteyim! Denemeye ne hâcet!”
Allah dostlarının kerameti açık veya gizli olabilir. Bu durumdan kendileri haberdar olabilir veya olmayabilir. Aslında meselenin keramet olmadığını, asıl kerametin ise Rasûl’ün (s.a.v) ahlakına bürünmek olduğunu bilmelidir. Dua bütün kapıları açmaya vesile olduğu gibi, Allah dostları da duaların yerine gelmesine vesile olur. Keramet ve dua iç içedir. Duanın kabul edilmesi için samimi olmak yeterlidir. Unutmayalım ki, yapan ve yaptıran yalnızca Allah’tır. O’na (c.c) ulaşacak her yol aracıdır. Allah, bizlere en güzel aracı olan mürşid-i kâmiller önüne diz çökmeyi nasip etsin.