Bu kez bir “tabib-i etfal” yani çocuk hekimi olan Besim Ömer’in “Çocuk Büyütmek” isimli kitabından bir kısmı Dâr-üş Şifâ’ya konu edindik. Çocuk hasta iken ebeveynin görevi nedir? Çocuğun hasta olduğu nasıl anlaşılır ve çocuk nasıl tedavi edilir? Bu gibi soruların basit izahı 1920’lerde nasıl yapılıyordu, ona bakacağız.
Doktor Besim Ömer söze evvela, çocuğun hıfzı’ssıhhatini gözetme vazifesini ebeveyne hatırlatarak başlıyor.
“Ebeveyn, hususiyetle valide çocuğun ahval-i sıhhiye ve tâbiyyesini daima bir teftiş (kontrol) ve nezaret altında bulundurmak ile mükelleftir. (sorumludur) Valide çocukları için her zaman, bâhusus (özellikle) ilk aylarda, devre-i hayatiyye-yi iptidailerinde (hayatının başlangıç safhalarında) tabibin hakiki bir şerîki (ortağı), kıymetli bir muavinidir.”
Yani doktorumuz, çocuk bakma işinin yalnız çocuğun yediği, içtiği ve giydiği ile alakalı olmadığını, direkt olarak çocuğun sağlığının da anneye ve babaya emanet olduğunu anlatıyor. Esasında günümüzde de çokça düşülen bir hataya yaklaşık 100 sene evvelinden parmak basıyor. Zira bugün dahi pek çok anne-baba, çocuk büyütme işine ‘çocuğun hayatını devam ettirmesi için gerekli imkanları ve yardımları sağlamak’ gözüyle bakıyor. Bu imkan ve yardımlar, çocuk küçükken ona yemek yedirmek, altını değiştirmek vesaire iken, ilerleyen yıllarda çocuğun okuluna devam etmesini sağlamak, harçlığını vermek gibi fiillere evriliyor. Maalesef çağımızın ebeveynleri çocuklarını pek çok zaman “işin ehline” teslim etmeyi tercih ediyor. Bu ehil kimseler, mesele eğitim olduğu zaman öğretmen yahut sağlık olduğu zaman hekim oluyorlar. Bir hekim veya bir öğretmen mesleğinde ehliyet sahibi olabilir fakat, çocuğu tanımak hususunda bir annenin veya bir babanın yerini tutması mümkün değildir. Bu tavır ebeveynlerimiz arasında yaygınlaşmaya devam ettiği müddetçe de, öğrendiği şeyi neden öğrendiğini bilmeyen ve sorgulamayan, kendini, ailesini ve toplumunu tanımayan bireyler yetişmeye devam edecektir.
Biz konumuza dönecek olursak… Çocuğun sağlığı üzerinde böylesine büyük sorumluluğu olan bir annenin, bilhassa evladı hasta iken neler yapması lazım gelir, doktorumuz bunu da anlatıyor:
“Çocuğun validesi tarafından daimi ve dikkatli bir müşahede altında bulundurulması, yalnız ilk teşevvüşatı (karışıklıkları) meydana çıkarmak ve korkunç bir hal ve sıfat almadan evvel tabibe muavenet (yardım) eylemek ile kalmayıp hemen hiçbir şikayette bulunmayan yavruda ehemmiyeti kolayca takdir edilecek olan ….. müdavatı (tedavi etmeyi), “istitbabatı” (doktora başvurmayı) da ….. hidmet (hizmet) eyler. Sıdk ve tamamiyeti kıymetini daha ziyadeleştiren (artıran) bu malumatın fıkdanında (yokluğunda) tabibin vazifesi bil-mecburiye mahdud (sınırlandırılmış) olan bir muayene ile istihsal (elde) edilebilen maddi hususata, “istihracata” (meydana çıkarmaya) münhasır kalır.”
Kısaca, annenin dikkati, yardımı ve gayreti olmadan hekimin doğru teşhisi erkenden koyabilmesi pek kolay olmayacaktır. Aynı zamanda sarf edilen gayretle, tabibe ulaşıncaya kadar, çocuğun ıstırabını dindirecek bir takım tedbirler almak da mümkündür.
“Validenin dikkat ve muhabbeti sayesinde iktisab edeceği (kazanacağı) tecrübe-yi zâtiyye (kendi tecrübesi) yerine hiçbir şey kaim olamaz. Maamafih bu bâbda tezâhürat-ı mu’tadiyeyi tayin ve takdire ve çocuğun sıhhati hakkında malumat-ı nafiayı (faydalı bilgileri) verebilecek olan delail-i lazimeyi (lazım olan delilleri) taharriyeye (araştırmaya) muavenet (yardım) edecek umumi bazı kavaidin (kaidelerin) burada beyan ve izahı faideden hali olmasa gerektir. Çocukta görülebilen tezahürat bir veche atidir.”
Doktor bey, yukarıdaki paragrafta söylediği üzere, müşahede altındaki çocukta ortaya çıkabilecek olan rahatsızlık belirtilerini okuyucularına aktarmayı faydalı bulmuş. Bu cümlelerden sonra bize, bu belirtilerden önemli olan birkaçını kısaca anlatıyor.
“Haykırma, bağırma, feryad. – Çocuğun bağırması daima marazî (hastalığa ait) bir tezahür değildir, hayatın ilk tezahürü çocuğun haykırmasıdır. Çocukta hemen her şey “sayha” ile tezahür eder, sayha çocukta pek mübtezeldir. (çoktur)”
Yani çocuğun her ağlaması ve bağırmasıyla birlikte, hemen telaşa kapılmayın diyor. Nitekim ilerleyen kısımlarda, meme veya emzik bırakmanın da çocukta aynı bağırma, hiddet ve ağlamayla sonuçlanabileceğini söylüyor.
“Her halde bir ağrıdan ileri gelen feryadı diğerlerinden tefrik (ayırma) için bazı evsafı (vasıfları) nazar-ı dikkate almak lazımdır. “Tabii bir bağırma”ya aldırmamak, hususiyle meme zamanlarına dikkat ve riayette baş eğmemek ne kadar mühim ise alâm (elemler) ve ıstırabata (ıstıraplara) ait haykırmanın esbabını (sebeplerini) kemal dikkatle aramak da o derece lazımdır ki bu da çocukta veca’a (ağrıya) ait bazı malumata vakıf olunca kolaydır.”
Evet her haykırma bir rahatsızlıktan ileri gelmez ama sebebini iyi araştırmak lazımdır ve sebebi ağrı olan haykırmaları da ayırt etmek birkaç kilit noktayla pek kolaydır, diyor doktorumuz.
“Ağrı. – Altıncı aydan itibaren ıstırap çeken bir çocukta sebep gibi en evvel fikre diş sürümü tevarüd eder (vasıl olur) ki ağrıda diş kabarması, diş etlerinde kızartı ve şişme ve sair tezahürat bu fikri te’yid eyler; bu gibi ahvalde diş etlerinin “miskin” (uyuşturucu) bir ilaç tatbiki ile delki (ovulması) hiç olmazsa muvakkaten (geçici olarak) ıstırabı tahfif eder. (hafifletir)”
“Ağrıya sebep dişler değil ise taraflar nazar-ı muayeneden geçirilmelidir. Hazımda (sindirimde) teşevvüş var ise, karın şiş ise ağrının bağırsaklarda olması muhtemeldir; ve bu halde ağrı, vakit vakit gelir ve çok defa sıcak suya batırılmış bez veya havlu, yahud bir keten tohumu lapasiyle kesilir.”
Ne öğrendik? Sindirim güçlüğü yaşayan ve şişliği olan çocuğu, karnına hafif sıcak uygulamak rahatlatıyorsa, ağrı bağırsaklardaymış.
“Çocuk bir nezleyi, bir boğaz ağrısını, bir gribi müteakip rahatsızlanır ve elini sık sık kulaklarından birine götürürse ağrının bir kulak iltihabından ileri geldiğine hükm eyleriz. Bu hastalık çocuklarda çok görülür; vücudu kulak deliğinin ön tarafına biraz bastığımız zaman çocuğun tazyikten, bu baskıdan, kurtulmak üzere hareketi ve ağrının tezayüdüne (artmasına) delalet edecek surette haykırması ve sıcak suya batırılmış havlunun tatbikini (uygulanmasını) müteakip sükuneti ile anlaşılır.”
Çocukta gribal enfeksiyona veya tonsilite bağlı gelişecek ikincil bir kulak enfeksiyonunu anlamanın yolu da, çocuğun kulak deliğinin ön tarafına hafifçe bastırdığımızda tepki vermesi veya hafif sıcak uygulamanın çocuğu rahatlatmasıymış.
“Kollar ve bacaklarda ağrı -ki çok defa ciddi hastalığa delalet eder- kolayca anlaşılır; çocuk hareket etmek istemez, etrafını kımıldatmaz, bazen gerer, yürümekten çekinir ve kucağa almak istendiği ve hatta bu maksatla kendisine yaklaşıldığı zaman haykırır.”
“Humma, sıcaklık. – Humma (ateşli hastalık) esaslı bir ârızdır (belirtidir), hastalıkta mühim bir alâmettir. Harareti ziyadeleşen (artan), ateşlenen çocuk mızmızlanır, çırpınır; bazen aksine, hususiyetle hararet bir zamandan beri devam ettiği surette yorgun ve dalgın bir haldedir. Hararet ziyade (çok) ise uyku muhtelldir (düzensizdir); deri kuru, sıcak ve adeta yakıcıdır; yanaklar, dudaklar al, gözler parlaktır; susuzluk ziyadedir.”
Bir çocuğun ateşlendiğini anlamakta genel olarak zorluk yaşamayız zaten, ama doktor bey, ateşin belirtilerini teferruatlı bir şekilde anlatmış, Allah razı olsun.
“Çocukta derece-i hararetin terfiine (yükselmesine) cildinde his olunan sıcaklık ile hükmetmemelidir, ciltteki sıcaklık ile bedenin derece-i harareti arasında daima münasebet (alaka) yoktur; hatta bazen ciltte bir serinlik olduğu halde derece-i hararette bir terfi görülür. Bir çocukta humma şüphe edildiği zaman “mizan-ı hararete”, “termometreye” müracaat etmek, derece-i harareti makattan almak lazımdır.”
Böylelikle yavrumuzun ateşini en doğru şekilde nasıl ölçeriz, onu da öğrenmiş olduk.
“Nabız.– Çocuklarda nabız büyüklerden daha sıktır; çocuk ne kadar küçük olursa nabız o kadar süratli ve ziyadedir.
- Yenidoğan çocuklarda …………….. 130-140
- Üç aydan sonra ………………………. 120-130
- Bir yaşından sonra ………………….. 110-120
- 2’den 6 yaşına kadar ………………… 90-100
- 6’dan 12 yaşına kadar ………………… 80-90
- 12’den 15 yaşına kadar ……………….. 76-80
Nabız çocuklarda kolayca ve ehemmiyetsiz (önemsiz) sebeplerle kesb-i sürat (hız artışı) eder; bu cihet (yön) nazar-ı dikkate alınmalıdır.”