Osmanlı sadrazamlarının en büyüklerinden sayılan Sokullu Mehmed Paşa, 1505 yılında Bosna’nın Sokol kasabasında doğmuştur. Bir Sırp asilzadesinin oğlu olan Sokullu, henüz 14 yaşında iken devşirilmiş, Türk ve Müslüman kültürüne göre yetiştirilmiştir. 1520 yılında Mehmed adını almıştır. Uzun yıllar Edirne sarayında hizmet görmüş ve yaptığı icraatlar ile Kanuni Sultan Süleyman’ın dikkatini çekerek rütbe kazanmıştır.
14 yıl boyunca Osmanlı sadrazamlığı görevini ifa edişinin ardından 1546 yılında denizler serdarı Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın vefatı ile Sokullu Mehmed Paşa, Kaptan-ı Derya olarak tayin edilmiş ve bu görevini 2 yıl sürdürmüştür. Bu süre zarfında İstanbul tersanesini genişletmiş ve Trablusgarp seferine katılmıştır. 1549 yılında İran seferine çıkacak olan Kanuni Sultan Süleyman, bu seferi fırsat bilip Rumeli’ye yapılabilecek olası saldırılara karşı Sokullu’yu Rumeli beylerbeyi olarak tayin etmiştir.
Anadolu ve Rumeli’ye yapılan seferlerde ordunun başına geçirilen Sokullu, başarı elde ederek döndüğü bu seferlerin ardından Kubbealtı veziri olarak tayin edildi. 2. Selim’in taht mücadelesi verdiği dönemlerde daima Selim’in yanında oldu ve tahta oturana dek desteğini hiç esirgemedi. 1561 yılında 2. Selim’in kızı Esma Sultan ile evlendi ve saraya damat oldu. Böylece kariyerinin devamını, sağlam temeller üzerine oturtmuş oldu.
1564 yılında Alman imparatoru Maximilien, Macaristan’a küçük akınlarda bulunmuştu. Bunun üzerine 1566 yılında 71 yaşındaki Kanuni Sultan Süleyman, hekimlerin ısrarlarını dinlemeyerek yaşlı ve hasta olmasına karşın at arabası içinde değil atının üzerinde dimdik bir şekilde, İstanbul’dan 13. ve son seferine, o güne kadar görülmemiş bir orduyla çıktı. Almanlar böyle bir ordunun karşısına çıkmaya cesaret edemeyerek kuzeye çekildi. O ana dek seferin nereye olduğunu gizleniyordu. Artık asıl plan devreye sokuldu ve oldukça büyük ve stratejik öneme sahip olan Zigetvar kalesi kuşatıldı. Ömrünün son günlerini yaşayan Kanuni Sultan Süleyman zaferi göremeden 6 Eylül günü hayata gözlerini yumdu. Ancak bu stratejik kalenin fethinin ne denli önem arz ettiğinin bilincinde olan Sokullu, padişahın ölümünü askerden gizlemiş ve olası bir kargaşanın önüne geçmiştir. İhtiyatlı davranan Sokullu, şehzade Selim’e haber göndererek hakikati bildirdi. Şehzade Selim’in Belgrad’a yola çıktığını haber alan Sokullu orduyu şehre yakın bir yerde durdurdu ve padişahın vefatını bildirdi. Orduda yükselen ağıtların ardından orduyu güçlükle yürüten Sokullu, bu haberi verdiğine pişman oldu ancak iş işten geçmişti. Şehzade Selim Belgrad yakınlarına varmıştı. Sarı ve sarhoş diye lakaplandırdıkları şehzade Selim ‘’2. Selim’’ adı ile cülüs etti. Ancak orduya cülus bahşişi vereceğini ikrar etmediğinden dolayı yeniçeriler ayaklandı. Geleneği bozmanın acısını çıkaracaklarını söyleyerek yürüyen ordu Edirnekapı’da durdu. Yeni ve tecrübesiz olan 2. Selim, cülus bahşişi dağıtacağını söylemek suretiyle orduyu memnun edip dağılmalarını sağlayabildi.
Yaptığı hataların farkında olan ve bu muazzam imparatorluğu yürütemeyeceğini anlayan 2. Selim, altmışlı yaşlarda olan Sokullu’yu görevinden almayarak akıllıca bir harekette bulunmuştur.
2. Selim tahtta kaldığı süre zarfında devlet tamamıyla Sokullu’nun elindedir ve Osmanlı’nın zaferlerine gölge düşürülmesine müsaade etmemiş, üstüne Osmanlı tarihini de altın harflerle süslemiştir.
- Doğu Hint adalarında ekseriyeti İslam olmak üzere birkaç sultanlık vardı. İç tarafta yaşayanlar ise vahşi hatta yamyamdılar. Malaka gibi son derece önemli merkezleri elinde tutan Açe sultanlığı idi. Bu zengin ülkeye Portekizlilerin göz dikmesinin ardından Açe Sultanı, Kanuni’ye bir elçi göndererek yardım istedi. Fakat padişahın vefatından mütevellit elçiler Sokullu’nun huzuruna çıktı. Sokullu yardım etmek üzere birkaç gemiden oluşan bir donanma hazırlattı ve komutan olarak Kurdoğlu Hızır Reis’i tayin etti. 1568’de yola çıkan donanma 1570’de Açe’ye vardı. Kanuni zamanında dahi Hint’e 4 sefer düzenlenmiş lakin bir sonuç elde edilememişti. Bu sefer dahi Sokullu’nun beklediği sonucu vermedi ki bunun aksi hemen hemen imkânsızdı.
- Sokullu hep muazzam işler peşinde koşuyordu. İran’ı arkadan vurup Türkeli’ne inmek için Don ve Volga ırmaklarının birbirlerine en çok yakınlaştıkları yerde 75 kilometrelik bir kanal açmak ve Karadeniz ile Hazar denizlerini birleştirmek istedi. Bunun sonucunda Altınordu İmparatorluğu’nun bakiyeleri olan Küçük Hanlılar da, Rus tehlikesinden kurtulmuş olacaktı. Sokullu 1569 baharında bu işe atıldı. Bu iş için altmış bin kişi tahsis etti. Bir bölümü kanalı açarken bir bölümü de onları koruyan ve Ejderhan’ı Ruslardan almak üzere kuşatan askerlerden oluşuyordu. İşe başlamanın üzerinden 3 ay geçmişti. Yaz yerini ayaz’a bırakmış ve soğuklar başlamıştı. Aynı zamanda çalışanlara baskılarda bulunan Ruslar birçoğunun kaçmasına sebep oldu. Bir yandan da Kırım Hanı’nı kışkırtarak “Osmanlı’nın, Kırım’ın iç istiklaline son vereceği ve Han’ı tanımayacağı” yolundaki iddialar ile kandırdılar. Kırım’dan gelen destek de kesilince Ejderhan alınamadı, kanal açılamadı ve 2. Selim’in de telkinleri ile ordu geri çekilmek durumunda kaldı.
- Sokullu, benzer hatta ondan daha önemli bir planı uygulamak istedi ancak bu planı hayata geçiremedi. Yavuz Sultan Selim’in dahi fikirleri arasında olduğu söylenen bu plan; Süveyş Kanalı’nı açıp Akdeniz ile Kızıldeniz’i birleştirmekti.
- Kıbrıs ve Girit adaları bu dönemlerde Venediklilerin elindeydi. Buranın fethi bizim için çok önemliydi. 2. Selim’in de telkinleriyle Sokullu, Kıbrıs’ı ilhaka karar verdi. Adayı savaşsız olarak teslim alma isteğimizi reddeden Venedik’e savaş açıldı. 1570 baharında, Kıbrıs’a asker çıkarıldı ve 1571 baharında ada tamamen ele geçirildi. Bunun üzerine Venedik, Papa’dan yardım istedi ve Haçlı ordusu yola çıktı. Kıbrıs’ı fethedip oradan İstanbul’a kadar gelmek fikriyle yola çıkan donanma Akdeniz’e açıldı. O sırada donanmamızın büyük bölümü İnebahtı Körfezi’nde idi. Donanmanın başında olan genç Kaptan-ı Derya Müezzinzade Ali Paşa 300 kişilik donanması ile İnebahtı’da düşmanı bekliyordu. 1571’de iki donanma karşılaştı. Düşmanın gemi ve malzeme açısından üstün olmasına rağmen zafer alınacağı ümidi kuvvetliydi. Barbaros’un Prevezesi gibi bir savaş yapmak isteyen Ali Paşa, kendinden daha tecrübeli olan korsan reisleri dinlemedi ve bunun sonucunda 200 gemi kaybedildi. Müezzinzade Ali Paşa ve binlerce asker şehit oldu. Yalnız “Uluç Ali Reis” 20 gemisini geri çekti ve İstanbul’a geldi. 2. Selim ve Sokullu, kendisine kaptan-ı deryalık, vezirlik, paşalık ve kılıçlık unvanını verdiler. Böylece büyük denizci “Kılıç Ali Paşa” layık olduğu mevkie geçmiş oldu.
Bir süre sonra Venedik bir elçi gönderdi. Elçiyi beklenmedik bir şekilde gayet keyifli karşılayan Sokullu tarihe damgasını vuran şu meşhur sözünü söyledi:
‘’Biz, Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik. Siz, donanmamızı mahvetmekle bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez lakin tıraş edilen sakal eskisinden daha gür biter.’’
Vaziyet aynen de böyleydi. Sokullu, yeni kaptan-ı deryasına 150 geminin gelecek bahara kadar inşasını emrettiği zaman, Kılıç Ali Paşa gibi bir adam dahi şaşkınlığını gizleyemedi. Bunun üzerine Sokullu:
“Paşa, paşa! Sen bu devletin kudret ve kuvvetini anlayamamışsın. Biz öyle bir milletiz ki, eğer istersek, gemilerimizin çapalarını gümüşten, yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden yapabiliriz. Her ne lazım olursa gel benden iste.”
diyerek devletin ne denli kudretli olduğunu göstermek istemiştir. Velhasılıkelam 1572 baharında, 200 gemilik yepyeni bir Türk donanması rakipsiz olarak Akdeniz’de dolaşıyordu. Müteakiben Venedik ile bir anlaşma yapıldı ve maddeler baştan aşağı bizim lehimizeydi.
1574 yılında 2. Selim’in vefatının hemen ardından Manisa’da vali olarak bulunan büyük oğlu Murad’a haber yollamış ve diğer kardeşlerinden evvel tahta geçmesine vesile olmuştur. Bunun üzerine 3. Murad kendisine iltifatta bulunmuştur.
3. Murad’da Sokullu’nun makamında kalmasına müsaade etmiş ve Kanuni Sultan Süleyman ve 3. Selim’in ardından, 3. Murad döneminde de Osmanlı’ya hizmet etmeyi sürdürmüştür. Ancak Sokullu’nun eşi ve 3. Murad’ın kardeşi olan Esma Sultan, 3. Selim’in annesi Nurbanu Sultan ile eşi Safiye Sultan ve harem kâhyası Canfeda Hatun, 3. Murad’ı sözleri ile adeta ellerinde oynatıyorlardı. Bu kadınlar daha serbest hareket edebilmek için Sokullu’yu da mevkiinden indirmek istediler lakin başarılı olamadılar.
73 yaşında dahi otuzluk bir adam gibi çalışan Sokullu, 14 yılı aşkın bir zamandır sadrazamlık görevini sürdürmekteydi.
Sokullu, tarihe meraklıydı. Tarih okur veya okutup dinlerdi. Bir gece, hazinedarı on sekiz yaşlarında olan Hadım Hasan Ağa’ya Osmanlı tarihini okumasını emretti. Hasan”Nereden okuyayım?” dedi. Sokullu, “Sultan Murad’ın Kosova’da şehadet mahallini oku.” diye cevap verdi. Hüdavendigâr’ın hançerlendiği yere gelince “Bana da böyle bir şehadet nasip eyle Yarabbi!” diyerek ağlamaya başladı.
Saray kadınları, paşalar ve padişah, sadrazamı artık çekememeye başlamışlardı. 3. Murad, Sokullu’yu öyle bir işaretle idam ettiremezdi. Neticede orduda ve halk arasında isyan çıkardı.
Divan-ı Hümayun kapısında Sokullu’dan sadaka almaya alışmış bir dilenci vardı. Bu adam saray tarafından kandırılarak Sokullu’yu öldürmesi istendi. Sokullu bir gün Divan-ı Hümayun’dan çıktı ve adeti üzre dilenciye sadaka vermek için elini kesesine attığı anda dilenci kolunun içinde sakladığı hançeri Sokullu’nun tam kalbine soktu ve 11 Ekim 1579 günü Sokullu’nun arzu ettiği şekilde şehit olarak ahirete irtihaline vesile oldu. Sokullu’nun ölümü yurtta büyük bir teessürle karşılandı. Kabri Eyüp Sultan’da güzel bir türbede bulunmaktadır.
Sokullu’nun, Ayasofya karşısında, Mimar Sinan’a yaptırdığı muazzam bir sarayı vardı. Bugün o sarayın yerinde Sultan Ahmed Camii bulunmaktadır. Sokullu, gerek kendi adına, gerekse devlet adına Mimar Sinan ve çıraklarına, birçok cami, mescid, medrese, okul, imaret, hamam, han, kervansaray, köprü ve daha birçok yapı inşa ettirmiştir. Sokullu’nun Mimar Sinan’a yaptırdığı 2, toplamda ise 6 adet cami mevcuttur. Biri, Azapkapısı’nda olup 1578 yılında yaptırılmıştır. Diğeri ise Sultan Ahmed Camii’nin arka tarafındadır ve 1571 yılında yaptırılmıştır. Mihrap, minber ve kubbe bölümlerinde Hacer’ül Esved taşları gömülüdür. Hem mimari hem de manevi açıdan büyük önem arz etmektedir. Yaptırdığı diğer camiler ise Hatay, Edirne ve Kırklareli’ndedir.
Tarihe dem vurarak Sokullu Mehmed Paşa’nın şahsiyetini layıkıyla anlatmaya çalıştığım bu yazımda sürç-i lisan ettimse afv ola.