Semâdaki ve yerdeki sözleri bilen Allah’a hamd-ü senâlar olsun. Allah’ım! Melik, Samed ve Vâhid olan Allah’ın zâhid resûlü, Efendimiz nebi Muhammed’e (s.a.v) ve O’nun âline ve ashabına, ebede kadar devam edip hiç kesilmeyecek ve bizi de o kötü mesken cehennem ateşinden kurtarmaya vesile olacak dâimî salâtla salât eyle.

Abdülkerim el Kuşeyrî’nin müellifi olduğu “er-Risâletü’l-Kuşeyriyye” adlı eserden rivayetle:

“Bişr-i Hafî (k.s), bir gün sarhoş bir halde şehrin sokaklarından gezerken, üzerinde ‘Bismillahirrahmanirrahim’ yazılı olan bir kâğıdın yere düşmüş olduğunu gördü. Derhal bir dükkândan misk satın alıp bu kâğıdı hoş kokularla bezedi. Öptü, gözlerine sürdü ve fevkalâde mükemmel bir tazimle insanların basmayacağı yüksekçe bir yere koydu.

O gece, devrin manevi büyüklerinden birine rüyasında şöyle dendi:
– Bişr’e varıp de ki: ‘Bizim ismimizi misk kokulu yaptın, biz de seni misk kokulu yaptık! İsmimizi yücelttin, biz de seni yücelttik; ismimizi temizleyip arındırdın, biz de seni arındırdık. İzzetime and olsun ki, dünyada da, ahrettede de ismini hoş hale getireceğim!’

Bu hitap üzerine o büyük zât ‘Bişr, fâsık bir kişidir, galiba gördüğüm rüya asılsızdır.’ diye düşündü. Zât yerinden kalktı, abdest aldı, namaz kılıp yattı. Fakat yine aynı hitabı işitti. Ve bu hâl üç kere tekerrür etti. Sabah kalkıp, Bişr’i aradı, lâkin:

– ‘O şarap meclisindedir.’ denilince meyhaneye gitti, o sırda Bişr yine şarhoş bir hâlde bulunuyordu. Adam:
– Ey Bişr! Sana bir adam haber getirmiştir. Bişr, gidip ona, bu haberin kimden geldiğini sordu. O zât:
– Haber, ulu ve yüce Allah’tandır. Bişr ağladı ve:
– Eyvah, o beni azarlayacak!
– Hiç öyle değil.
– Ahbaplarla konuşmam için biraz bekle. Bişr, arkadaşlarının yanına gitti ve dedi ki:
– Dostlar! Bizi davet etmişler, gidiyoruz, sizleri de O’na ısmarlıyorum, beni bir daha aslâ bu meyhanede bulamayacaksınız!

Bişr (k.s.), apar topar meyhaneyi terk etti. Perişan bir halde, başı açık, yalın ayak bir vaziyette dışarıya çıkıp tövbe etti. Zühd yoluna seyr-i sülük etti, himmet eliyle evliyânın devletli eteğine sarıldı. Bir daha asla ayağına ayakkabı giymedi. Bundan dolayı kendisine ‘Hafî’, yani ‘yalın ayak gezen’ derlerdi.

Bir gün Bişr-i Hafî’ye (k.s) sormuşlardı:
– Niçin ayağına ayakkabı giymiyorsun?
– O’na misâk verdiğim gün yalınayaktım. Şimdi ayağıma ayakkabı giymekten  utanıyorum, buyurmuştu.
Bir defasında yine bu soruyu soranlara şöyle cevap vermişti:
– Hak Teâlâ ‘ Biz yeryüzünü sizin için tefriş ettik…’¹ buyuruyor. Padişahların mefrûşâtı üzerinde ayakkabı ile yürümek edepten değildir.”

Evliyânın başı Gavs-ı Azâm Şeyh Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni (k.s), müellifi olduğu “El-Gunye” adlı eserde besmeleyle alakalı bir  hadis-i şerifi nakletmektedir:

“Enes b. Malik’ten (r.a) rivayet ile Hz. Peygamber (s.a.v)  şöyle buyurmuştur:
‘Her kim besmele yazılı bir kâğıt parçasını üzerine basılmasın diye yerden kaldırırsa adı, Allah katında özü sözü bir kullar zümresinde ‘sıddîk’ olarak yazılır ve anne-babası müşrik dahi olsa azapları hafifletilir..”

 

Kaynak:
– Ahiret Azığı – Erkam Yayınları, 2005
– Şeyh Abdülkâdir-i Geylâni, El- Gunye Li Talibi Tariki’l Hak – Gelenek Yayınları
¹ Bakara Sûresi, 22. ayet