Nezarethanenin kapısı ağır ağır açıldı. İçeriye giren iri yarı, pos bıyıklı bir polis memuruydu. Vakit henüz öğlen olmasına rağmen oldukça yorgun görünüyordu. Gömleğinin bir parçası pantolonundan sarkmış, silahının kabzası yana doğru kaymıştı. Bu haliyle dışarıda dolaşsa görenler sarhoş olduğunu düşünebilirdi. Yavaşça yürüyerek Nihat’ın yanına geldi. Kesik kesik soluyarak uyuyan adamı baştan aşağı süzdü. Hiç suçlu tipi yoktu, ki o da zaten bunu haber vermeye gelmişti. Pencereden gelen güneş ışığında süzülen tozlara canı sıkıldı, eliyle hepsini dağıtabilirmiş gibi bir hareket yaptı.  Toz tanecikleri daha da karışınca vazgeçip uyuyan adamı dürttü. Sabaha kadar polislere soru sorması yüzünden bu kadar derin uyuduğu belliydi ama onunla harcayacak vakti yoktu. Bir dolu angarya iş depoda beklerken burada daha fazla kalmak istemiyordu. Bu sefer sertçe dürttü. Nihat’ın gözleri açılır gibi olmuştu. Kısa süre sonra ise tamamen uyandı. Nerede olduğunu hala idrak edemiyor gibiydi. İki gündür nezarethanenin duvarlarına bakmış olmasına rağmen, burada olmayı kabullenmek istemediği her halinden anlaşılıyordu. Doğruldu, iki elini birleştirip memura baktı.

– Eşyalarını al, çıkıyorsun.

Nihat şaşırmıştı. Rüya görüp görmediğini anlamak için ellerini daha da sıktı. Hayır, gerçekti. Karşısında dikilen koca göbekli adam artık özgür olduğunu söylüyordu.

– Nasıl yani? Suçlu yakalandı mı?
– Soruların sırası değil, hazırlan ve çık, haydi.

İçeride kaldığı süre zarfında polislerden ne kadar bilgi alınabileceğini öğrenmişti. Burada susması ve söylenenleri kabullenip hareket etmesi gerekiyordu. Öyle yaptı. Sıranın üzerinde duran ceketini aldı, ayakkabılarının bağcıklarını üstünkörü düzeltip eliyle uçlarını temizledi. Ayağa kalktığında gözü kapıdaydı. Birazdan buradan kurtulmuş olacaktı ve güneş ışıkları yalnızca iki metre yukarıda bulunan yarım metrelik pencereden değil de her yerden yüzüne değecekti.

Memuru takip ederek gereken evrak işlemlerini tamamladı. Yapılacak başka bir şey yoktu. Karakolun dış kapısında tanıdık bir yüzün kendisine baktığını fark etti. Biraz yaklaştığında bekleyen kişinin Şener Usta olduğunu gördü. Geleceğini tahmin etmişti ama yine de şaşkınlığını gizleyemedi. Kapının önünde birbirlerine biraz baktıktan sonra sarıldılar. Uzun yılların ardından gelen, özlem ve minnet dolu bir kucaklaşmaydı bu.

***

– Osman! Osman, sana diyorum!

Mahallede yankılanan ses bakkal Necmi’ye aitti. Çırağı iki saat önce toptancıya göndermiş, sonrasında hiçbir haber alamadan beklemeye başlamıştı. Önünden geçen Osman ona bakmadığı gibi, dükkana da girmemiş dümdüz yürüyerek sokağın köşesinde gözden kaybolmuştu.

– İyice gemi azıya aldı bu, hele bir gelsin!

Osman’ın ne onu görecek gözü ne de sesini işitecek hali vardı. Hastanede duyduklarının şokunu yaşıyordu. İyi bir haber alabilmek umuduyla gittiği yerden en acı durumla karşılaşarak dönmüştü. Elleri cebinde, kafası dalgın yürümeye devam ederken birisi koluna dokundu. Kafasını çevirdiğinde nalbur Yasin’in meraklı gözleriyle karşılaştı:

– Hayırdır, kötü bir şey mi oldu?

Osman önce derin bir nefes aldı ve sorusunu cevapladı:

– Haklıymışsın Yasin abi, gidip görmem iyi oldu. Belki de bir daha…
– Bir daha ne? Oğlum söylesene!
– Ali abiyi bir daha görebileceğimi sanmıyorum.

Verdiği haber Yasin’in canını sıkmıştı. Sabahtan beri beklediği şey bu değildi. Osman’la daha fazla uğraşmak istemedi, dükkâna doğru hareket etti. Kapının önünde oturup duyduklarını sindirmeye çalıştı. Dışarıdan birisi onu bu halde görse, Ali ile sarsılmaz bir dostluklarının olduğunu düşünebilirdi. Oysa bir iki kez ya konuşmuş ya konuşmamışlardı. Osman da haline bir anlam veremediğinden olacak beklemek istemedi. Tam bakkal aklına gelmişken karşısında Nihat’ı görünce şaşkınlıktan ağzı açık kaldı.

– Nihat ağabey, dedi ama gerisini getiremedi.

Yasin başını kaldırdığında tam karşısında duruyordu. Sessiz, sakin ve çökmüş bir Nihat. Sadece iki gün boyunca mahallede değildi ama aradan yıllar geçmiş gibiydi. Bir şeyler söylemesi gerektiğinin farkına vararak elini uzattı:

– Geçmiş olsun.

Nihat cevap vermedi. Duymamış gibi davranarak Şener Usta’yla evinin yolunu tuttu. Karakoldan ayrıldıktan sonra neredeyse hiç konuşmamışlardı. Nihat o malum soruyu sormaktan korkar gibi havadan sudan bahsetmekle yetinmiş, Şener Usta da konuya nasıl gireceğini düşünerek adımlarını atmıştı. Öyle ya da böyle haberi, Ali’nin kardeşine vermesi gerekiyordu. Başkasından duymadan önce onun söylemesi daha doğru olacaktı.

Fırının önünden geçerlerken Nihat durdu ve içeriye baktı. Ali ile son kez burada karşılaşmışlar, o da pek tatsız geçmişti. Şimdi o anlara dönerek yeniden onu görmeyi ama bu kez tatlı dille bir çay içmeyi teklif etmek isterdi. Ne yazık ki bu mümkün değildi. İnsan olmanın en zor yanlarından birisi de geçmişe geri dönememek ve bunun idrakinde olmaktı. Halini hatırını sormasının üzerinden bile yıllar geçmiş iken şimdi bunları düşünmesi tuhaf geliyordu. Ali’nin yüzünde gördüğü o son ifadeyi hatırlamaya çalıştı. Herkesin içinde kardeşiyle münakaşa etmiş olmanın verdiği mahcubiyet ve bir şeyleri düzeltebilmek amacıyla kurduğu cümleler. Hepsi Nihat’ın bir kulağından girip öbüründen çıkmıştı. Ömür denen şey sadece kaybedildiği zaman mı değerli olmalıydı? Geçmez sanılan günlerin de elbette bir sonu vardı. Zihninde dönüp duran hatıraların hüznüyle yüzü buruştu. Genç olmasına rağmen alnındaki çizgiler yılların yorgunluğunu anlatmaya yetiyordu.

Şener Usta gidelim der gibi koluna dokundu. Nihat’ın oturduğu apartmanın önüne gelmişlerdi ki bir siren sesi duyuldu. Yolun diğer ucundan gelen sesle beraber iki tane de polis arabası göründü. Nihat’ın nefesi kesilmişti. Yine kendisi ile ilgili olduğunu düşünerek olduğu yerde sendeledi. Şener Usta’ya tutunarak polis araçlarının yakınlaşmasını izledi. Ancak beklediği gibi onların bulunduğu sokağa değil, sağ tarafa bakkalın olduğu yere doğru döndüler. Merakları artmıştı. Ali hakkında bir haber olması ihtimaliyle Nihat koşmaya başladı. Şener Usta ona yetişmek isterken nefes nefese kalmıştı. Bakkal Necmi’nin oraya vardıklarında gördükleri manzara hiç de tahmin ettikleri gibi değildi. Memurlar nalbur Yasin’in dükkânında bir yandan ortalığa göz atıyor bir yandan da Yasin’in kollarına kelepçeyi takıyorlardı. Neler olduğunu merak eden mahalle halkının toplanmasıyla kalabalıklaşan dükkânın önünde, Nihat herkesten bir adım ileride bekliyordu. İçeriden çıkan Yasin’le göz göze geldiklerinde duyduğu nefret, herkesin kanını dondurmaya yetmişti. Yasin, polis aracına binerken Nihat’ın yaşadığı öfkeyi ensesinde hissediyordu.