Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah-u Teâlâ’ya hamd-u senâlar olsun. Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (s.a.v), âline ve ebrâr olan bütün Ehl-i Beyti’ne salât ve selâm eyle.

Kutbu’l-Ârifin, gavsu’l-vâsilîn ve mürşid-i kâmîl Eş- Şeyh Yûsuf El-Hemedânî (k.s) ehl-i tarikatın büyüklerindendi. Evliyaların başı, saf-derûn olanların önderi, heybet makamının sahibi, velâyet sahiplerinin muhteremlerinden olup daima övülmüştür. İlmi kuvvetli, sözü ve ilaçları insanlara şifalı, keşif ve esrar sahibiydi.

Yûsuf el- Hemedânî (k.s) Hicrî 440 (M.1048) yılında İran’ın Hemedan şehrinde dünyaya teşrif buyurmuşlardı. Yûsuf el-Hemedânî Hazretleri’nin künyesi Ebû Yakûb’dur. Mübarek nesebi hakkında rivayetlerde bilgi kısırlığı yaşansa da, İmâm-ı Âzam Ebû Hanefî (k.s) Hazretleri’nin torunlarındadır.

İLİM TAHSİLİ

Yûsuf el- Hemedânî (k.s), on sekiz yaşında ilim tahsili için Bağdat’a gitti. İlmin başkentinde şeriat ilmini öğrenmek için Şeyh İbrâhîm Firuzâbâdî (rah.) önünde diz kırdı. Bağdat Nizamiye Medresesi’nde Şâfiî fıkhının yanında, Hanbeli mezhebini de hatim etti. Şeyh Ebû İshâk eş-Şîrâzi’nin (rah.) rahle-i tedrisatından geçti. Şeyh Ebû İshâk eş-Şîrâzi de, Yûsuf el- Hemedânî Hazretleri’nin yaşının küçük olmasına rağmen diğer talebelerinden üstün tutar ve hiçbir mecliste iltifatlarını ondan esirgemezdi

Yûsuf el- Hemedânî (k.s) ameli olarak Hânefi, itikâdi olarak da Mâtürîdî mezheplerine ittibâ eylemişti. İlim tahsilini Bağdat’la sınırlı bırakmamış, oradan Buhara, İsfahan, Horasan, Harezm ve Mâveraünnehir’de gitmiştir. Şeriat ilimleri konusunda mükemmel bilgi ve birikimi elde etmişti. Hatîb-i Bağdâdî (rah.) ve birçok ehl-i sünnet âlimden hadis ilmini aldı. Tefsir, hadis, fıkıh, usul ve fürua dair yedi yüz kitap metni ezberlemişti. Kısa sürede ilmi, fazileti ve kerametleriyle tanınmış ve sevilmiştir.  

İNTİSABI

Yûsuf el-Hemedânî (k.s) şeriat ilimlerini tamamladıktan sonra riyâzât ve mücâhede yolunu seçti. Ebû Ali Fârmedî Hazretleri’ne intisap ederek, seyr-u sülûka başladı. İslam âlimi İmam Muhammed el- Gazâli’nin de mürşidi olan Ebû Ali el Fârmedi Hazretleri kısa zamanda hâl ve nazar ilmini tamamlayan Hâce Yûsuf’a irşat icazetini verdi.  

İRŞAT FAALİYETİ

Yûsuf el-Hemedânî (k.s) Hazretleri, Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye’nin sekizinci halkasını oluşturmuştur. Yûsuf el-Hemedânî, Merv’de kurduğu dergâhın dışında, Bağdat, Buhara, Semerkand, Herat, Nîşâbur gibi şehirlerde de halkı İslâm ve imana davet ediyordu. Hz. Hemedâni (k.s), ehl-i tarikat tarafından “gavs” olarak kabul edilmiş ve tanınmıştır. Tasavvuf terminolojisinde “gavs” mefhumu farklı şekillerde tanımlanmıştır. Cumhurun tanımına göre, evliyaların arasında en yüksek rütbelisidir. Muhyiddin-i Arabi’ye (k.s) göre, gavs, kutb-i medardır. İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretleri’ne göre, kutb-i medardan ayrı olup daha yüksek mertebelere işaret etmektedir.

Yûsuf el-Hemedânî (k.s) ameli yönden devrinin en faziletli örneklerini vermiş ve bildiği ile amel etmek hususunda dikkatli davranmıştır. İnsanları daima Hz. Peygamber’in (s.a.v) yoluna davet etmiş ve bunun için ömrünün önemli çoğunu yolculukla geçirmişti. Ebû Yakup (k.s), gayr-i Müslimlerin evlerine giderdi ve İslam’ı anlatırdı. Yûsuf el-Hemedânî (k.s) Hazretleri’nin vesilesiyle yedi bin putperest İslam’la müşerref olmuştur.

Gavsu’l Hemedânî (k.s) yaya olarak otuz yedi defa hac vazifesini yerine getirmişti. Kendileri Kur’ân-ı Kerîm okumaya özen gösterirdi. Öyle ki, Hoş-dû denilen yerde camiye gelinceye kadar Kur’ân-ı Kerîm’i hatim ederdi. Ebû Yakup mescit kapısından, Hasan Endâkî ve Ahmed-i Yesevî hanesine varıncaya kadar Bakara Suresi’ni okur, geri dönerken de Â’li İmrân sûresini bitirirdi. Mübarek yüzlerini ara sıra Hemedan’a çevirir ve ağlamaya başlardı. Hazret-i Yûsuf el-Hemedânî (k.s) gece namazlarına çok dikkat eder ve her rekâtta bir cüz okurdu.

Yûsuf el-Hemedânî (k.s) şemâil-i şerifi şöyleydi; orta boylu, buğday tenli, kumral sakallı ve zayıf bir zât idi. Ebû Yakup eline ne geçse insanlarla paylaşmayı tercih eder, ayırt etmeksizin herkese merhametli ve yumuşak davranırdı. Kendileri kimseden bir şey talep etmezdi, geçimini çiftçilik ve çizme imalatıyla sağlardı. Ebû Yakup’un odasında hasırdan, keçeden, iki minderden ve ibrikten başka bir şey bulunmazdı. Zât-ı muhterem çarşıda pişmiş olan şeyleri yemezdi, yediklerine ve içtiklerine çok dikkat ederdi.

Yûsuf el-Hemedânî (k.s)  şeriat ilmini sindirmiş ve hikmet ile âlî mertebelere ulaşmasının yanında çok güzel yazı yazar ve güzel ok atardı. Bunların yanında insanların göz hastalıklarına ve ağrılarına ilaçlar yapardı. Yûsuf el-Hemedânî (k.s) manevi ve maddi hastalıkların tabibi olduğunu ispat etmiştir.

Selmânu’l Fârisî’nin (r.a) sarığı ve âsâsı Hazret-i Hemedânî’deydi. Her aybaşında Semerkand halkını ve âlimlerini davet ederdi, onlara sohbet irşat ederdi. Hemedânî dergâhına akın akın gelen insanlara irşat etmek, dertlerine şifa olmaktan usanmaz ve gelmeyen insanların ayaklarına kadar giderdi.

ESERLERİ

Yûsuf el-Hemedânî (k.s) bildiklerini kendisiyle beraber göçüp gitmemesi ve gelecek nesillere umut ışığı olması için İslam ümmeti için geriye nadide eserler bırakmıştır. Bunlar, Menâzilü’s- Sâlikin, Menâzilü’s-Sâirîn ile Rütbetü’l-Hayat isimli eserlerdir. Ebû Yakup kelâma dair Arapça “Risâle fi Enne’l-kevne Müsehharun li’l-İnsân” isimli risâlesi vardır.

Yûsuf el Hemedânî (k.s) müellifi olduğu Rütbetü’l-Hayat adlı eserde insanın ölçülü olması hakkında şöyle buyurmuştur:

“Akıl, idrak ve temyiz gücü ile müşerref olan insanın hayvanlar, vahşî yaratıklar ve böceklerle aynı sınıfta bulunmaktan utanması, onların teselli mekânlarından avunmaktan sıkıntı ve üzüntü duyması gerekir. İnsan, vücudunun taşıyıcısı olan nefsinin menfaati için yeme, içme, giyinme ve evlenme isteklerini kontrol altına almalı ve kendisinin asıl huzur bulacağı yeri bilmelidir.

Zahirde dünyanın fuzuli işlerinden uzaklaşıp kaçınmak uzuvlara zor gelir. İnsan esnaf ise ihtiyacı nispetinden dükkana gider. Tüccar ise nafaka ve kıyafetine gereken oradan ticaret yapar. İmalatçı ise kendisi ve ailesinin ihtiyacı nispetinde çalışır. Halk tabakalarını, yönetici yönetilen, hâkim-tebâ, âlim öğrenci, hep bu misal üzere bilmek gerekir.

Dünya malı toplamada aşırıya gitmemek, ihtiyaç nispetinde yeme, giyme, barınama ve evlenme ile yetinmek herkes için gereklidir. Zira bunlarla oyalanıp teselli olmanın, hayvanların mertebesi olduğu nüktesine daha önce işaret etmiştik. İnsan bunları, çalışan ve bedenini taşıyan nefsinin devamını temin için zaruretten kullanır. Zaruret ise ölçülü ve sınırlıdır, ölçüsüz başıboş değildir.

Mahlûkatın önderi, peygamberlerin ve ümmetin lideri, din ve şeriatın rehberi Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) hayatın bu mertebesini hakkında şöyle demiştir: “ Allah-u Tealâ’dan başka ilah olmadığına şahadet getirmen, namaz kılman, zekât vermen, hacca gitmen ve Ramazan’da oruç tutmandır. Bunları yaptığın zaman Müslüman olursun.”

KISSA-I HAYATLARINDAN

Bir gün, Hemedân’dan bir kadın, ağlayarak Yûsuf-i Hemedânî’nin (k.s) huzuruna geldi ve dedi ki:

“-Oğlumu Bizanslılar esir etmişler.”  Hemedânî (k.s), kadına:
“-Sabredin” buyurdu. Kadın:
“-Sabredecek hâlim kalmadı.” dedi. Bunu üzerine Yûsuf-i Hemedânî Hazretleri:
“-Ya Rabbî, bu kadının oğlunu esirlikten kurtar. Üzüntüsünü neşeye çevir!” diye Allah’a niyaz etti. Kadın dönünce oğlunu evde buldu ve hayretler içinde kaldı. Kadın, oğluna şöyle söyledi:
“-Anlat evlâdım! Buraya nasıl geldin?” Oğlu:
“-Biraz evvel İstanbul’daydım. Ayaklarım bağlı olup, başımda muhafız vardı. Aniden bir kimse geldi. Beni kaptığı gibi, bir anda buraya getirdi.” dedi.

Yûsuf-i Hemedânî’ye, İslâm âlimlerinin ve kıymetli rehberlerinin azalıp yok olduğu zaman ne yapmak lazım? Diye sorulunca;

“-O zaman, her gün o büyüklerin yazdığı kitaplardan bir miktar okuyunuz.” buyurdu. 

Hâce Yûsuf (k.s) bulunduğu zamanda tüm İslâm âlimleri tarafından gavsiyet makamında olduğu kabul edilmişti. Hemedân dergâhına gelen insanların yanında gelmeyenlerde vardı. Bu gelemeyenlerden bir tanesi ise Selçuklu Devleti’nin kudretli padişahı Sultan Sencer’dir. Sultan Sencer, Hâce Hazretleri’ne hitaben bir mektup yazdı:

“Semerkand’dan bildirildiğine göre, muhterem şeyh Yûsuf el-Hemedânî’nin yaşı kemale ermiştir. Bizim o tarafa gelme imkânımız yoktur; zira düşmanlarımız büyük bir ordu ile bulunduğumuz tarafa yönelmiş, geliyor. Bu yüzden arzulamamıza rağmen şeyh hazretlerinin ziyaretine gelemiyoruz. Dervişlerin ve tekkenizin masrafları için Kasım b. Cûkî’ye helâl yoldan, ihtiyatla kazanılmış 50.000 dinar verilmiştir. Ricamız şeyh hazretlerini bize bir Fatiha okuyarak dua buyurmalarıdır. Bir arzumuz da, Hâce Yûsuf Hazretleri’nin ahlâk ve ahvalini yazıp bize ulaştırmanızdır. Zira işittiğimize göre şeyh hazretlerinin yolu ve halleri tıpkı sahabenin yoluna benzemekteymiş. Mutlaka bu arzumuza önem veririniz ve şu duacınızı da bu nasip ile şereflendiriniz.” ifadeleri yer almıştır.

Mektup Semerkand kadısı ve mektupta adı geçen zât tarafından dergâha getirilir. Hâce Yûsuf (k.s) ve dört halifesinin bulunduğu bir mecliste mektup okunur ve durum arz edilir. Hâce Hazretleri, sultan için bir Fatiha okur, bir miktar dua buyurduktan sonra,

“-Ey dervişler! Bizden hatadan başka ne zuhur etmiştir ki onu Sultan Sencer’e yazıp gönderebilelim” dediler. Kadı efendi,
“-Efendim! Dervişlerin muradı onlara yazmaları için müsaade etmeniz, izin buyurmanızdır’ dedi. Hâce Yûsuf Hazretleri (k.s.),
“-Bizde Allah Resûlü’nün şeriatına uygun ne gördüyseniz yazın” buyurdular.

Ferîdüddin Attâr Hazretleri, Hâce Yûsuf el-Hemedânî (k.s) hakkında şöyle buyurmuştur:

“Yusuf el-Hemedânî, asrın imamı; /Dünya sırlarının sahibi, işler gören…/Yolu bekleyen Hemedanlı Yûsuf, /Sinesi paktur, gönlü de agâh.” 

MÜBAREK SÖZLERİNDEN

Abdülhâlik-ı Gucdüvânî Hazretleri’nin naklettiğine göre Hâce Yûsuf el-Hemedânî (k.s) şöyle buyurmuştur:

“-Doğru yol, Allah-u Tealâ’nın resulü Hazreti Muhammed’in (s.a.v) yoludur. Çünkü âlemin Efendisi (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: ‘Ey Ebû Hüreyre! İnsanlara benim yolumu (sünnetimi) öğret ve sen de amel et ki kıyamet gününde ışık verecek bir nura kavuşasın!”
 (Ali el-Müttakî Kenzü’l-Ummâl, nr:29377)

“-Bu yol, Hz. Ebû Bekr-i Sıddık’ın (r.a) yoludur.  Asır be-asır bize ulaşmıştır ve ta kıyamete dek devam edecektir. Bu yüzden Müminler ve taliplerin hepsi bu seçkin yola tabi olmalı, bu hanedan ile sohbet etmeli, onların yoluna girip onlarla bulunmaktan ve ünsiyetten uzak kalmamalıdırlar. Kim ki bu yol üzere amel eder ve ona sarılırsa, şüphesiz tüm karanlıklardan emin olur ve bidat denizinin dalgasından kurutulur.”

“-Dünyaya tutkun olmayın ve dünya süsüne meyletmeyin. Azametli padişahlar ve gafil cahiller, dervişlerin duydukları şevkten ve lezzetten habersizdirler.”

“-İman, Hak Teâlâ’nın bir lütfudur.”

“-Şeytan ve şeytanlaşmış insanlarla cinlerin şerrinden ve vesveselerinden muhafaza olmak için sürekli abdestli olmak ve daimî zikir halinde bulunmak gerekir.”

“-Evlâtlar! Hak’tan başarının gelmesi kulun fiili ve gayretleriyle beraberdir. İman tek cüzdür. Hayır ve şer, tüm kader Allah’tandır. Kur’an Allah’ın kullarına olan sözdür. Hak Tealâ hiçbir şeye benzeme ve yaratılanlardan hiçbir şey Hak Tealâ’ya benzemez. İyi amel imandandır. İmam ise itaattir.”

HALİFELERİ VE VEFATI

Hâce Yûsuf el-Hemedâni (k.s) talebelerin hepsine ayrıca kıymet verir ve sıkıntılarıyla yakından ilgilenirdi. Merv’de ve daha nice Orta Asya yerleşim merkezlerinde kurmuş olduğu dergâhlarından İslâm’a hizmetlerinin kesintiye uğramaması ve bırakmış olduğu ilimlerinin daha nice nesillere yayılması için dört halife bırakmışlardır. Bunlar sırasıyla şöyledir; Hâce Abdullâh Berekî (k.s), Hâce Hasan Endâkî (k.s), Hâce Ahmed-i Yesevî (k.s) ve Hâce Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (k.s) Hazretleridir.

Hâce Ahmed-i Yesevi (k.s) Hazretleri Türkistan bölgesinde irşat hizmetine başladı ve İslâm’ın Türkler arasında hızlıca yayılmasına vesile oldu. Hâce Yesevî (k.s) vesilesiyle İslam’ın gür sedası Rum diyarlarına kadar ulaştı.

Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (k.s) Hazretleri, şeyhi Hâce Yûsuf Hazretlerinin terbiyesini sistemleştirdi ve bu sisteme “kelamât-ı kudsiyye” denir. Bu sistem daha sonra Nakşibendiyye tarikatının esasını teşkil etmiş ve son şekli Şah-ı Nakşibendi (k.s) Hazretleri verildi. Yûsuf el-Hemedânî (k.s), talebesi Abdülhâlik-ı Gucduvânî (k.s) şöyle nasihat etmiş ve bu sistemin iki esasını ortaya koymuştur:

“-Ey Abdülhâlik! İki kapıyı kapat, iki kapıyı aç! Şeyhlik kapısını kapat, hizmet kapısını aç. Halvet kapısını kapat, sohbet kapısını aç.”

Hacegân terbiye sisteminde bulunan “hizmet” ve “sohbet” esaslarını belirlemiş ve Abdülhâlik-ı Gücduvânî Hazretleri’ne emanet etmiştir.

Mübarek hayatlarının sonuna doğru Semerkand’a geldi ve orada evlendi. Hâce Yûsuf el-Hemedânî (k.s.) hayatının irşat için yolculukla geçirmiş ve son zamanlarını bazen Harat, bazen de Merv’de kalarak geçirmiştir. Ebû Yakup doksan beş yaşında iken, Merv halkının ısrarı üzerine, halifeleri ile irşat için uzun zamandır yerleştiği Herat şehrinden Merv şehrine doğru hareket eder. Bâmeîn adı verilen nahiyede konakladıkları sırada rahatsızlanır. Toplanan cemaate öğle namazı kıldırdıktan sonra, mübarek sırtlarını mihraba dayayıp, “Su ısıtın!” buyurdular. Vefatının ilk işaretini bu şekilde veren Hâce Hazretleri bundan sonra, “Biz Abdullah-ı Berkî’yi ilk halifemiz olarak belirledik. Ondan sonra Hasan-ı Endâki’dir. Ondan sonraki Hâce Ahmed-i Yesevî, ondan sonraki Abdülhâlik-i Gücdüvanî’dir. Bizden sonra yerimize geçecek vekile muhalefet etmeyin; muvafakat edin. Onunla birlikte olun. İrşat postuna halifelerimizden her kim bulunursa, ona biat edin.” buyurdular. Mübarek yüzlerini Hâce Ahmed-i Yesevî’ye çevirerek, “Bana Fâtır, Yâsin ve Nâziât Surelerini okuyun!” dedi. Halifesi Hâce Ahmed-i Yesevî, şeyhinin istediği üzerine Sureleri sesli bir şekilde okudu ve odadaki sofilerde bir cezbe hali belirdi. Şeyh Hazretleri cemaate hitap ederek, “Hak Tealâ’nın öyle kulları vardır ki onların nasıl can verdiğini Allah’tan başka kimse bilmez! Buyurdu ve şu beyti ekledi:

“Senin diyarında âşıklar öyle can verirler ki, / Oraya ölüm meleği asla sığmaz.”

Hâce Abdullah-ı Berkî içeride sadece halifeleri bırakarak dervişleri odadan çıkardı ve daha sonra Şeyh Hazretleri’nin ahirete irtihal ettiği haberi geldi. Daha sonra kabri, Merv’a nakledildi. Kabr-i Şerîfleri günümüzde Türkmenistan’ın Merv şehrinin doğusundaki Bayramlı ilçesinin Merv köyündedir.

 

Kaynak: Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye- Fazilet Neşriyat, İstanbul 2014
Altın Silsile- Semerkand Yayınları, İstanbul 2015
Hâce Ahmed Yesevî- Semerkand Yayınları, İstanbul 2016