Allah-ü Teâlâ’ya hamd-ü senâlar olsun ki, O’nun şânı ne yücedir! Allah’ım! Ehl-i beytine, ashabına ve ümmetine en müşfik olan Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) ve O’nun âline ve ashabına salât ve selâm eyle.
Hüdâi âsitanesi şeyhlerinden Mehmed Gülşen Efendi tarafından derlenen Külliyât-ı Hazret-i Hüdâi isimli eserde buyrulur ki:
“Aziz Mahmud Hüdâi Hazretleri Bursa kadısı iken, huzûr-u âlilerine talâk (boşanma) davası ile bir kadın gelir. Kadın, kocasının her sene Hicâz’a gitmeye niyetlendiğini fakat hac mevsimi yaklaştığında buna muvaffak olamadığını söyler. Bu sene de kocası yine hacca niyet etmiş, hatta gidemezse karısını talâk-ı selâse (üç talâk) ile boşamaya yemin etmişti. Arefe gününe kadar bir yere gidemediği halde, eyyâmı nahrda (kurban bayramının ilk üç gününde) birkaç gün ortadan kaybolmuş, fakat daha sonra Hicâz’a gidip haccettiğini söyleyerek, ortaya çıkmıştı.
Bu garip hal üzerine, kocasının yalan söylediğini düşünen kadın, Aziz Mahmud Hüdâi Hazretleri’nin huzuruna vararak talâkın vukûunu (boşanmanın gerçekleşmesini) ifade eder. Kocası ise arefe gününe kadar hakikaten burada bulunduğunu, ardından Hicâz’a giderek haccını yaptığını ve hatta orada, Bursa’dan giden hac refîkleriyle görüştüğünü söyleyerek onları şahit gösterir. Bunun üzerine Hüdâi Hazretleri, davayı Bursalı hacıların memleketlerine döneceği güne erteler.
Aradan vakit geçip de hac kafilesi, Bursa’ya avdet edince, kafilede bulunanlardan bazıları adamın iddiasına şahitlik ederler. Hatta adamın, mukaddes beldelerden alarak kafileye emanet ettiği bir takım hediyelerini de teslim buyururlar. Kadı Hazret-i Hüdâi, boşanmanın vaki olamayacağına karar verir. Ama adamın nasıl olup da birkaç günde birkaç aylık yolu kat edip, haccederek geri döndüğünü anlayamaz, sorar. Adam, Eskici Mehmed Dede nâmlı bir zâta giderek hâlini beyan ettiğini, bunun üzerine o mübârek zâtın maneviyatıyla tayy-i mekân ve tayy-i zamana muvaffak olduklarını anlatır.
Hazret-i Hüdâi, bahsi geçen, Üftâde Hazretleri’nin müntesîbi Eskici Mehmed Dede’yi bulur ve yüksek maneviyatlarından nasibdâr olmak istediğini söyler. Fakat Eskici Mehmed Dede’nin “Nasibiniz bizden değil, Hazret-i Üftâde’dendir. Ona müracaat ediniz.” demesi üzerine, Üftâde Hazretleri’nin tekkesine yolunu düşürür. Tekkeye çıkan yokuşta atı üzerinde ilerlerken, bir anda at durur, ilerlemek istemez. Hazret, ne yaptı ise atı bir adım dahi yürütmeye muvaffak olamaz. Çar nâ-çar attan inerek tekkeye vâsıl olur ve Hazret-i Üftâde’ye teslim ve inâbet ederek kadılık memuriyetinden azlini talep eder.”