Kerîm olan Allah-ü Teâlâ’ya hamd-ü senâlar olsun. Allah’ım, ahlâkı, Kur’an-ı Kerîm ahlâkı olan Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) ve O’nun âl ile ashabına salât ve selâm eyle.
Abdullah b. Mihrân (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
“Halife Harun Reşid hacca gitmek için yola çıkmıştı. Birkaç gün Kûfe’de istirahat etti. Tekrar yola vâsıl olacağı vakit, halk onu yolcu etmek için sokağa döküldü. Behlül-i Dânâ (rah.) da kalabalığa katılmıştı. Çocuklar ona takılıp eğleniyorlardı.
Tam o esnada, Harun Reşid’in develer üzerinde muhteşem hevdeçleri gözüktü. Çocuklar dahi Behlül-i Dânâ’yı bırakıp hevdeçleri seyre koyuldu. Harun Reşid, yanlarına geldiği sırada Behlül-i Dânâ Hazretleri yüksek sesle:
– Ey müminlerin emiri! diye seslendi. Harun Reşid, devesinin üzerinden hevdecin perdesini eliyle aralayıp baktı:
– Buyur Behlül, buyur, dedi.
– Ey müminlerin emiri! Eymün b. Nâil, Kudâme b. Abdullah’tan işittiğine göre bize şöyle dedi: “Ben Mina’da Rasûlullah’ı (s.a.v.) bir deve üzerinde gördüm. Altında bir eyer vardı. Şeytan taşlıyordu. Ama şeytan taşlayan müminlerin arasında birbirine vurmak yok, itip kalkmak yok ve yoldan çekil, orada durma diyen yoktu.”¹ Sen de bu kaideye riayet et, ey müminlerin emiri! Bilesin ki; senin bu yolculuğu tevazû ile bitirmen, gurur ve kibir ile seyahat etmenden hayırlıdır.
Behlül’ün söylediklerini duyan halife, ağlamaya başladı. O kadar çok ağladı ki gözyaşlarından elbisesi ıslandı. Sonra Behlül-i Dânâ Hazretleri’nden daha da nasihat etmesini isteyince hazret:
– Bağdat ve civarını nûrlandırıp aydınlatacak hediyeler götürüyor musun?
– Bu hediyeler nelerdir, yâ Behlül?
– İnsanlara Allah-ü Teâlâ’nın sevgisini aşılamak, O’ndan korkmayı öğretmek, onlara örnek tavırlar sergilemek, en güzel hediyedir.
Harun Reşid, bir yandan ağlamaya devam ediyor, bir yandan da Behlül’den biraz daha nasihatte bulunmasını istiyordu. Behlül-i Dânâ devam etti:
– Evet, ey müminlerin emiri! Allah birine servet ve güzellik verir de o kimse servetini Allah yolunda harcar, namus ve iffetini korursa, Allah-ü Teâlâ’nın divânında iyi kullardan yazılır.
Bunun üzerine halife:
– Çok güzel söylüyorsun, lütfen şu hediyemi kabul et, dedi. Behlül-i Dânâ ise hiç oralı olmayarak:
– Onu kimden aldıysan ona ver. Benim bu dünyada böyle bir hediyeye ihtiyacım yoktur.
– O halde borcun varsa, onu ödeyelim.
– Ey halife! Borç, borç ile ödenmez. Hakkı hakkın sahibine ver. Sen kendi borcunu öde.
– Bari geçimin için sana bir şeyler verelim.
Bunun üzerine Behlül-i Dânâ Hazretleri, başını göğe kaldırarak şöyle dedi:
– Ey halife! Sen de ben de Allah-ü Teâlâ’nın kullarıyız. O senin Rabbin olduğu gibi benim de Rabbim’dir. Rızık meselesinde hiç seni hatırlayıp, beni unutması mümkün müdür?
Halife Harun Reşid, bu sözleri işitince gözyaşlarını tutamadı. Hevdecin perdesini aşağı salarak yoluna devam etti.”