Şüphesiz ki, Hz. Muhammed’e (s.a.v) ve ashabına nice fetihler ihsan eden Allah-ü Teâlâ’ya hamd-ü senâlar olsun. Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (s.a.v) ve onun âline ve ashabına ıssız çöl ve sahrâlardaki kumlar adedince salât ve selâm eyle.
Ahmed b. Ali el-Hanefî’nin müellifi olduğu “Mizân-ı Şa’ranî” adlı eserden rivayetle:
“Şeyh Seyyid Abdülkâdir Geylâni (k.s), başından geçen bir vakayı şöyle anlatmıştır:
‘Gözümün önünde bir nur peyda oldu ve bütün ufku kapladı. Sonra bu nurdan bir ses geldi:
– Ey Abdülkâdir, ben senin Rabbinim. Haramları senin için helâl kıldım.
O nurun ve sesin sahibinin şeytan olduğunu derhal anladım ve şöyle dedim:
– Çekil, ey lanetli! Bana o nur diye gösterdiğin zulmetin ta kendisidir. O suret ise, dumandan başka bir şey değil. Bunun üzerine bana şöyle dedi:
– Rabbinin ihsan ettiği hikmet sayesinde yine elimden kurtuldun! Hâlbuki ben bu gibi hallerle, yetmiş kadar insanı yoldan çıkardım. Bunun üzerine şöyle dedim:
– Bu, Allah’ın bir fazlıdır.
Ve bir anda o nur yok olup gitti.’
Bunu dinleyenlerden birisi söz aldı ve:
– Onun şeytan olduğunu nasıl anladınız, diye sordu. Gavs-ı Geylâni (k.s) buyurdu:
– ‘Sana haramları helâl kıldım.’ demesinden.”
Şüphesiz ki, Gavs-ı Azâm’ı (k.s) haramlara düşmekten alıkoyan ilmidir. Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz ilim hakkında şöyle buyurmaktadır:
“İlmi talep etmek/ öğrenmek her (kadın ve erkek) Müslüman’a farzdır.”¹
Müslümanların ibadetlerini hakkıyla yerine getirmesi için ilim talep etmesi gerekmektedir, ilim talep etmek farzdır. İlimsiz yapılan ibadetlerin sıhhatinden şüphe etmek mümkündür. İbadetlerin amel vaziyetini alması için ise iman şarttır. Müslüman’ın daimi olarak İslam dininde sabit kalabilmesi için de ilim okuması gerekir. Kısacası ilim, küfür ve iman arasındaki perdedir.
Allah-ü Teâlâ, Ankebût Sûresi 49. ayette bizle şöyle seslenmektedir:
“Hayır! O (Kur’an-ı Kerim), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.”