Rahman ve Rahim olan Allah’a hamd-ü senâlar olsun. Allah’ım, Kur’an-ı Kerim’de zikredilen şeyler sayısınca Muhammed’e (s.a.v.) salât ve selâm eyle.

Hüdâyî Âsitânesi şeyhlerinden Mehmed Gülşen Efendi, Külliyât-ı Hazret-i Hüdâyî isimli eserinde nakleder ki;

Bir gün Sultan Birinci Ahmed Han, rüyasında Nemçe kralı ile güreşe tutuştuğunu ve kral üstte kalarak kendi sırtının yere geldiğini görür. Bu rüyanın tabirini zamanının muabbirlerine (tabir yapan kimseler) yaptırmak isterse de muvaffak olamaz, cümle muabbir, rüyanın tabir ve tevilinde aciz kalır. Bunun üzerine, o sırada Rûm Mehmed Paşa camiinin bir odasında, Mahmud Efendi nâmında kadri yüce bir zâtın uzlette bulunduklarını haber alır. Derhal, rüyanın tabirini taraf-ı şahanelerinden istirham eden bir nâme-i hümâyunu Hazret-i Aziz’in saadetli hanelerine gönderir. Nâmeyi getiren mürsel zât, rüyanın mütalaasından sonra tabirinin konulması için yanında getirdiği zarfı da Hazret-i Aziz’e takdim eder. Mahmud Hüdâyî Hazretleri, nâmeyi okumadan zarfı açarlar ve hemen daha evvelden yazmış oldukları rüya tabirini içerisine koyup mürsele teslim ederler. Bu kerâmet üzerine Sultan Ahmed Han, Hazret-i Hüdâyî’nin duaları ve teveccühlerine mazhar olarak intisaplarıyla şereflenir.

Rüyanın Hazret-i Hüdâyî tarafından yapılan tabiri şöyledir: Cenâb-ı Hak, insanda sırtı ve diğer yaratılmışlarda da arzı (yeri) en kuvvetli olarak yaratmıştır. Bu sebepten insanın sırtının yere gelmesi halinde ve bunların temasında iki kuvvet cem’ olur (birleşir). Binâenaleyh, sultanın rüyasında düşmana karşı sırtının yere gelmiş olduğunu görmesi, onun Nemçe kralına karşı kudret-i Hak ile muzaffer olacağının alâmetidir.

Bu meselde müşahede ettiğimiz bir başka incelik ise Hazret-i Pîr’in hanımıyla alakalıdır. Meğer o esnada Hazret-i Hüdâyî’nin dünyaya bir yolcuları gelmek üzere imiş ve muhterem zevceleri de “Bursa’dan çıktık da elimizdeki bütün malı ve mülkü dağıttık. Dünyaya gelecek nevzâdı sarıp sarmalayacak bir hırka parçası bile kalmadı..” diye serzenişlerde bulunmaktaymış. Tam bu esnada nâme-i hümâyunla birlikte bir miktar bahşişi getiren mürsel kapıyı çalar. Hazret-i Aziz de “Hâtûn istediğin dünyalık geldi, haydi al.” diyerek zevcelerinin gönlünü alırlar.

Kaynak:
– Külliyât-ı Hazret-i Hüdâyî – Dergâh Yayınları, 2015