Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd-u senâlar olsun. Efendimiz Muhammed’e (s.a.v), âline ve ashabına salât ve selâm olsun.

Ferîdüddin Attâr’ın (k.s) müellifi olduğu Tezkiretü’l- Evliya adlı eserden rivayetle;

Hâtim-i Esam hazretleri yüksek kerem sahibi, dünyadan yüz çeviren ve doğruluk esasına uymayan tek bir adım dahi atmamıştı. Hatta Cüneyd-i Bağdâdî (k.s), Hâtim-i Esam hakkında şöyle buyurmuştur:

“-Çağımızın Sıddık’ı Hatim’dir.” Nükte ve hikmette eşi ve benzeri yoktu. Nitekim yâranına,

-Eğer size, Hatim’den ne öğreniyorsunuz, deseler ne cevap verirsiniz diye sormuş.
-İlim öğreniyoruz, deriz.
-İlim kendisi bilmiyor deseler ne dersiniz?
-Hikmet öğreniyoruz, demişler.
-Eğer hikmeti kendisi bilmiyor ki size öğretsin derlerse ne dersiniz?
-Ne diyeceğimizi siz buyurun.
-İki şey öğreniyoruz, deyin. Biri elde olana kanaat etmek. İkincisi başkalarının elinde bulunana göz dikmeyip bel bağlamamak!

Hâtim-i Esam hazretlerinin birinci sözüne dayanak olması için Orta Asya’da Hz. Peygamber (s.a.v) müjdelediği âbid ve zâhid Allah dostu Ahmed-i Yesevi’nin (k.s) hikmetini paylaşalım:

“ Çıplaklık ve açlığa kanaatli Muhammed;
Asi, câfi ümmete şefaatli Muhammed.”

Asrın zahidi Hâtim ’in (k.s) sözünü Hz. Muhammed (s.a.v) duasıyla destekleyebiliriz:

“Ya Rab! Bana verdiğin rızıkla beni kanaatkâr kıl ve rızkı, benim için mübarek eyle” (Keşfü’l-Hafâ, II, 151)

Allah dostları kanaat ehlidir ve talebelerinin de o yolda ilerlemesi için mütemadi olarak telkin buyururlar. Bu yol, Hz. Allah’ın, Hz. Peygamber’e vahiy eylediği ve O’nun(s.a.v) hayatının her safhasında titizlikle uygulamıştır. Bu uygulayış ümmetine sünnet-i seniyye olarak miras kalmıştır. Kanaat etmek sözlükte: helal ile yetinip haramı istememek, az şeyi de olsa kısmetine razı olmaktadır. Helalde sebat göstermek, az şeye razı olmak Allah’tan korkmaktan ileri gelir ve Hatim-i Esam’ın bir menkıbesini Tezkiretü’l- Evliya’da şöyle nakletmektedir:

“Bir gün yâranına hitaben,
-Bir ömürdür ki meşakkatinizi çekiyorum. Bari içinizden bir tanesi bu emeğe layık olsa, demiş, içlerinden biri de,
-İçimizden falan zat birçok gazâ yapmıştır, diye karşılık vermişti. Hâtim-i Esam (k.s),
-Cihat yapıp gazi olmuş olabilir ama bana, ‘verdiğim emeğe layık biri lazım’ dedi. Diğer biri,
-Falan şahıs birçok mal infak ediyor, dedi. Şeyh,
-O şahıs cömert olabilir. Ancak bana layık biri lazım, dedi. Bir başkası,
-Falan zat hacca gitmiştir, dedi. Şeyh,
-O zat hacı olabilir, fakat bana layık biri lazım, dedi.
-Sana lazım olan layık ve uygun kişi nasıldır? Siz izah buyurun, dediklerinde dedi ki:
– Sadece Allah Teâlâ’dan korkup O’ndan başkasına bel bağlamayan”

Not: Tezkiretü’l-Evliya, Semerkand Yayınları, İstanbul 2015