Âlemlerin rabbi olan Allah’a (celle şânühû) hamd ile. Allah’ım, âlemlere rahmet olan Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.), onun âline ve ashabına salât ve selâm eyle.

Bir gün müritlerden biri Hâce Alâüddin’e, kalbin ne olduğunu ve onun hakkında ne düşündüğünü sordu. O, kalbin niteliği hakkında derin bilgiye sahip olmadığını söyledi. Bunun üzerine o mürit dayanamadı. Kalp hakkında anlaşılması güç yorumlar yapmaya başladı:

– Bize göre kalp, üç günlük ay gibidir!.. dedi.

O sırada bu  sözleri etrafındaki bazı sûfiler işitmişlerdi. Nihayet konuşmalar, Hâce Muhammed Bahâüddin Şâh-ı Nakşîbend Hazretleri’ne intikal etti. Hâce Hazretleri şunu söyledi:

– O mürit, kendi hâlini anlatmış!..

Şâh-ı Nakşîbend Hazretleri daha sonra, Hâce Alâüddin’i yanına çağırdı. Kendisine şefkat gösterdi, teveccüh etti ve manevî tasarrufta bulundu. Bunun üzerine Hâce Alâüddin’de anlaşılmakta güçlük çekilen hâller zuhur etmeye başladı. Bir süre sonra bu hâlden kurtulunca Hâce Alâüddin’nden, kendisine neler olduğunu anlatması istendi. Şöyle dedi:

– Âdeta, bütün yaratılmışları kalbimde hissettim.

Bu söz üzerine Şâh-ı Nakşîbend Hazretleri, ona şunu söyledi:

– Müşahede ettiğin hâl, böyledir. Kalbin, olanları müşahede edemezken sen, kalbin hâlini nasıl idrak edebilirsin? Kalbin sıfatlarını nasıl açıklayabilirsin? İşte kalbi bilmeyen, şu hadis-i kudsînin anlamını hiç anlayamaz: “Yerim ve göğüm beni içine sığdıramadı, mümin kulumun kalbi içine aldı.”

Kaynak:
– Şah-ı Nakşibend (k.s.) – Semerkand Yayınları, 2014