İnsanlık tarihi boyunca sultanlarla cariyeler arasında, fakir ile zengin arasında, kavuşanlar veya kavuşamayanlar arasında aşk hikayeleri kulaktan kulağa, dilden dile süregelmiştir. Ferhat ile Şirin’i anlatmışlar, Leyla ile Mecnun’un aşkına satırlar yazılmış, çizilmiş ve kimisi de silinmiştir. Bu aşk hikayelerin ne kadarı gerçek, ne kadarı kurmaca olduğunu saptamak güç olsa gerek… Bunların dışında Hz. Cenab-ı Pir, Kur’an’dan bildiriyor; Hz. Yusuf ile Züleyha validemizi, Hacer validemiz ile Hz. İbrahim’i… Ve gene biliyoruz ki sevdaların en güzeli; Hz. Peygamber (s.a.v) ile Hz. Hatice validemiz arasında yaşanmıştır. Kimisi sevdasında Allah’ı bulmuş, kimisi de hayat arkadaşını… Bir aşk hikayesi de Sultan I. Süleyman ile Hürrem Sultan arasında yaşanmıştır.

Hürrem Sultan’ın hayatına dair detaylı bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Hürrem Sultan, Yavuz Sultan Selim’in eşi olan Kırımlı Hafsa Sultan tarafından, gene Kırım Sarayı’ndan Osmanlı haremine getirilmiştir. “Hürrem” ismi ise, Osmanlı Sarayı’ndaki Duhteran-ı Hümayunda verilecektir. Hürrem Sultan son derece güler yüzlü, cana yakın oluşuyla “Hürrem” ismine layık görülmüştür. Hürrem Sultan güzel bir eğitim tahsili görmüş, zeki ve bilinçli bir kişiliğe sahipti. Kendisine ait olan divan şiirleri bazı uzmanlar tarafından Sultan Süleyman’ın yazdığı şiirlerden üstün olduğunu iddia etmektedir. Hürrem Sultan, Osmanlı tarihinde en çok eser bırakan valide sultanlardandır. Mekke, İstanbul, Kudüs ve Rodos Adası Haseki külliyelerinden, Sultanahmet’teki Haseki hamamlarına, Karapınar’daki hamamlarından, Edirne suyollarına, Medine sebillerine kadar birçok eseri Türk-İslam tarihine kazandırmıştır.

Hürrem Sultan’ın şemailine ilişkin herhangi bir bilgiye rastlanmaktadır. Bunun sebebi de, Sultan I. Süleyman’ın haremi olmasıdır, tesettürden dolayı da tarihçiler veya haremdekiler  yüz hatlarını betimleyememişlerdir. Sultan I. Süleyman’ın tahta geçmesinden kısa bir süre önce de nikahlanmışlardır. Ömrünün son kışını eşiyle çok sevdikleri Edirne’de geçirmiştir. Aynı yıl, 1558 tarihinde 52 yaşında ahirete irtihal etmiştir. Hürrem Sultan’ın cenaze namazı Ebussuud Efendi tarafında kıldırılmış, Süleymaniye Külliyesi’nin kıble tarafına, Darülkurra’nın (Medrese) yanına defin işlemi gerçekleştirilmiştir. Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın evli kaldığı süre 35 sene gibi olduğu tahmin edilmektedir. Bu süre içerisinde evlat acıları, uzun yollar ve daha birçok ayrılıkları sığdırmışlardır. Bu acılarını da birbirlerine mektuplar yazarak gidermeye çalışmışlar.

Sultan I. Süleyman Hürrem Sultan’a yazdığı mektup:

Günümüz Türkçesiyle:

“Benim birlikte olduğum sevgilim, parıldayan ayım/ Can dostum en yakınım güzeller şâhı sultanım… Hayatım, cennetim, cennetteki Kevser şarabım/ Baharım, sevincim, anlamım, gönlüme kazınmış yârim… Tablo gibi sevgilim, yanan narım, gülen gülüm/ Sevince lezzetim, meclisim, nurlu meşalem, ışığım… Turuncum, narım, narencim, kavuşma odamın aydınlığı, baş tacım/  Nebatım, şekerim, hazinem, el değmemiş bitanem… Gönlümün sultanı, Yusuf’um, varlığımın anlamı. İstanbul’um, Karaman’ım, bütün memleketlere bedel sultanım/ Bedahşan’ım (“lâl” madeni çıktığı için çok değerli bir yerdir), Kıpçağım, Bağdadım, Horasan’ım… Güzel saçlım, yay kaşlım, gözleri baştan çıkaran sevgilim, hastayım/ Ölürsem vebali boyunadır, yardım et bana teslim olmayanım. Kapında meddahınım, seni daima överim/ Yüreğim gamlı, gözüm yaşlı, Muhibbiyim (Sultan I. Süleyman’ın mahlası) hoştur halim.”

Hürrem Sultan’ın Kanuni’ye mektubu;

Günümüz Türkçesiyle:

“Gönül devletimin güneşi ve saadetimin sermayesi Sultan’ım… Yüzümü yere koyup, mutluluk sığınağı ayağınızın topraklarını öperim… Eğer bu ayrılık ateşi yanmış, ciğeri kebap, sinesi harap, gözleri yaş dolu, gecesi gündüzü belirsiz, hasret deryasına gark olmuş cariyeniz, aşkınıza müptela cariyeniz, Ferhat ile Mecnun’dan beter deli-divane kölenizi sorarsanız, ne zamandır Sultan’ımdan ayrıyım; bülbül gibi ah-u feryadım dinlemeyip, ayrıldığınızdan dolayı öyle bir halim var ki, Allah, kâfirlere bile böyle dert vermesin…

Benim devletim, benim Sultan’ım!

Özellikle bir buçuk ay olduğu halde sizden bir haber gelmemesi yüzünden, Allah biliyor ki, hiçbir şekilde rahatlık yüzü görmedim… Gece-gündüz ağlayıp, kendi hayatımdan el çektim. Cihan gözüme dar görünür.

Ne yapacağımı bilmeden ağlayıp gözyaşları içinde kapıları gözlerken, ol ferd-ü Rabbü’l Âlemin, âdeme rahmet eden Subhan-ı Yezdan, cümle âleme inayet nazarın edip, fetih haberi ve müjdeli haberleri yetiştirdi. Bu güzel haberi işitince, Allah biliyor ki, benim Padişah’ım, gönlümün Sultan’ı, ölmüş iken taze can buldum.

Benim Sultan’ım!

Şehir hakkında soracak olursanız; şimdilik henüz hastalık devam (veba salgını) etmektedir. Ancak önceki gibi değildir. İnşallah Sultan’ım gelince, Allah’ın inayetiyle bu da geçer gider. Bilenler, hâzân yaprağı dökülünce geçer derler.

Benim Sultan’ım!

Sık sık mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye, tazarru ve iltimas ederim. Zira ki, billah yalan değil, bir iki hafta geçip ulak gelmezse, âlem gulguleye gelir. (herkeste telaş başlar.) türlü türlü sözler söylenir. Yoksa sadece nefsim için istediğimi sanmayın.”

Hürrem Sultan, Padişah’a yazdığı bir divânı da şöyledir:

Günümüz Türkçesiyle:

“Ey sabah rüzgârı, sultanıma dermansız kaldı, perişan oldu de/ Sultanının gül yüzünü göremediği için bülbül gibi feryat ediyor de…”

Tarihçelerin bir kısmı ve televizyon programları/dizileri Hürrem Sultan’ın yaşadığı dönemdeki tüm olumsuzlukları müsebbibi gibi göstermeye çalıştılar. Çünkü Hürrem Sultan hareme bağlı kalmıyor, vakıf işleriyle uğraşıyor ve devlet ricâline mektuplar yazıyordu. Bunların yanında evlatlarını koruma çabası, vâkıf eserleri ve Sultan I. Süleyman’a olan aşkı görmezden gelinip, bir “cadı sultan” imajı oluşturmak istendi. Hürrem Sultan’ın da hatasız ve günahsız olduğunu da savunmak başka bir bağnazlık olabilir. O yüzden tarihin hakikatlerini konuşup, bilinmeyenlerin hesabını Hz. Cenab-ı Pir’e (c.c) bırakılması en doğrusudur.

Kaynak: Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan, Paradoks Kitap, İstanbul 2011