Bütün hamd-ü senâlar şânı âli olan Allah Teâlâ’ya mahsustur. Allah Teâlâ, nebilerin sonuncusu, rasûllerin imamı olan Efendimiz Muhammed’e (s.a.v.) ve onun âline ve ashabına salât ve selâm eylesin.

Tarîk-i Nakşibendiyyeye intisab etmiş olan Mehmet Ildırar (rah.) müellifi olduğu Risale-i Nur’da Tasavvuf adlı eserde, bir rüyasını şöyle anlatmaktadır:

“Bir gün yapılan bir sohbette tarîk-i Nakşibendiyye’yi, tarîk-i Kâdiriyye’den fazla methetmem dolayısıyla manevi bir rüya gördüm. Büyük bir deryada bir kayakla kayarak, deryanın ortasında bulunan muhteşem bir köşke gelip girdim.

Çok muhteşem bir oda, iki âli koltuk ve iki mübarek oturmuşlar. Sağdaki mübareğe selam verip sordum:

– Kiminle müşerref oluyorum?
– Ben Şâh-ı Nakşîbend’im, dedi. Diğer mübareğe dönüp selam verdim:
– Kiminle müşerref oluyorum?
– Ben de Abdülkâdir-i Geylanî’yim, buyurdu ve devam etti:
– Oğlum, görüyorsun ki, odamız bir, ziynet ve kıyafetlerimiz bir. Neden benim tarikatımı az methettin? Hiçbir miskal aramızda fark yoktur ki, benim tarikatımı noksan methetmene bir sebep olsun, buyurdu.”

Kaynak:
– Risale-i Nur’da Tasavvuf – Semerkand Yayınları, 2013